ahirzaman
AHİR ZAMAN
HARUN YAHYABu kitapta kullanılan ayetler, Ali Bulaç'ın hazırladığı "Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Anlamı" isimli mealden alınmıştır. Bu kitap, Harun Yahya'nın konuyla ilgili olarak daha önce kaleme aldığı eserlerinden alınan bölümlerden derlenmiştir. Okuyucuların Harun Yahya serisinin tamamını okuyabilmesi amaçlanmıştır. Cep kitapları dizisi hazırlanırken, Türk Halkının içinde bulunduğu ekonomik durum göz önüne alınmış, bu duruma uygun fiyatlarla okuyucuya hizmet etmek amaçlanmıştır.
Cep
kitapları dizisi içinde kendisinden alıntılar yapılan kitapların orjinallerine
ise, Harun Yahya'nın eserlerini satan tüm kitapçılardan veya www.harunyahya.org
adresindeki internet sitesinden ulaşabilirsiniz. OKUYUCUYA Bu kitapta ve diğer çalışmalarımızda evrim teorisinin çöküşüne özel bir yer ayrılmasının nedeni, bu teorinin her türlü din aleyhtarı felsefenin temelini oluşturmasıdır. Yaratılışı ve dolayısıyla Allah'ın varlığını inkar eden Darwinizm, 140 yıldır pek çok insanın imanını kaybetmesine ya da kuşkuya düşmesine neden olmuştur. Dolayısıyla bu teorinin bir aldatmaca olduğunu gözler önüne sermek çok önemli bir imani görevdir. Bu önemli hizmetin tüm insanlarımıza ulaştırılabilmesi ise zorunludur. Kimi okuyucularımız belki tek bir kitabımızı okuma imkanı bulabilir. Bu nedenle her kitabımızda bu konuya özet de olsa bir bölüm ayrılması uygun görülmüştür. Belirtilmesi gereken bir diğer husus, bu kitapların içeriği ile ilgilidir. Yazarın tüm kitaplarında imani konular, Kuran ayetleri doğrultusunda anlatılmakta, insanlar Allah'ın ayetlerini öğrenmeye ve yaşamaya davet edilmektedir. Allah'ın ayetleri ile ilgili tüm konular, okuyanın aklında hiçbir şüphe veya soru işareti bırakmayacak şekilde açıklanmaktadır. Bu anlatım sırasında kullanılan samimi, sade ve akıcı üslup ise kitapların yediden yetmişe herkes tarafından rahatça anlaşılmasını sağlamaktadır. Bu etkili ve yalın anlatım sayesinde, kitaplar "bir solukta okunan kitaplar" deyimine tam olarak uymaktadır. Dini reddetme konusunda kesin bir tavır sergileyen insanlar dahi, bu kitaplarda anlatılan gerçeklerden etkilenmekte ve anlatılanların doğruluğunu inkar edememektedirler. Bu kitap ve yazarın diğer eserleri, okuyucular tarafından bizzat okunabileceği gibi, karşılıklı bir sohbet ortamı şeklinde de okunabilir. Bu kitaplardan istifade etmek isteyen bir grup okuyucunun kitapları birarada okumaları, konuyla ilgili kendi tefekkür ve tecrübelerini de birbirlerine aktarmaları açısından yararlı olacaktır. Bunun yanında, sadece Allah rızası için yazılmış olan bu kitapların tanınmasına ve okunmasına katkıda bulunmak da büyük bir hizmet olacaktır. Çünkü yazarın tüm kitaplarında ispat ve ikna edici yön son derece güçlüdür. Bu sebeple dini anlatmak isteyenler için en etkili yöntem, bu kitapların diğer insanlar tarafından da okunmasının teşvik edilmesidir. Kitapların arkasına yazarın diğer eserlerinin tanıtımlarının eklenmesinin ise önemli sebepleri vardır. Bu sayede kitabı eline alan kişi, yukarıda söz ettiğimiz özellikleri taşıyan ve okumaktan hoşlandığını umduğumuz bu kitapla aynı vasıflara sahip daha birçok eser olduğunu görecektir. İmani ve siyasi konularda yararlanabileceği zengin bir kaynak birikiminin bulunduğuna şahit olacaktır. Bu eserlerde, diğer bazı eserlerde görülen, yazarın şahsi kanaatlerine, şüpheli kaynaklara dayalı izahlara, mukaddesata karşı gereken adaba ve saygıya dikkat etmeyen üsluplara, burkuntu veren ümitsiz, şüpheci ve ye'se sürükleyen anlatımlara rastlayamazsınız. YAZAR HAKKINDA Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar, 1956 yılında Ankara'da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Ankara'da tamamladı. Daha sonra İstanbul Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde ve İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü'nde öğrenim gördü. 1980'li yıllardan bu yana, imani, bilimsel ve siyasi konularda pek çok eser hazırladı. Bunların yanı sıra, yazarın evrimcilerin sahtekarlıklarını, iddialarının geçersizliğini ve Darwinizm'in kanlı ideolojilerle olan karanlık bağlantılarını ortaya koyan çok önemli eserleri bulunmaktadır. Yazarın müstear ismi, inkarcı düşünceye karşı mücadele eden iki Peygamberin hatıralarına hürmeten, isimlerini yad etmek için Harun ve Yahya isimlerinden oluşturulmuştur. Yazar tarafından kitapların kapağında Resulullah'ın mührünün kullanılmış olmasının sembolik anlamı ise, kitapların içeriği ile ilgilidir. Bu mühür, Kuran-ı Kerim'in Allah'ın son kitabı ve son sözü, Peygamberimizin de hatem-ül enbiya olmasını remzetmektedir. Yazar da, yayınladığı tüm çalışmalarında, Kuran'ı ve Resulullah'ın sünnetini kendine rehber edinmiştir. Bu suretle, inkarcı düşünce sistemlerinin tüm temel iddialarını tek tek çürütmeyi ve dine karşı yöneltilen itirazları tam olarak susturacak "son söz"ü söylemeyi hedeflemektedir. Çok büyük bir hikmet ve kemal sahibi olan Resulullah'ın mührü, bu son sözü söyleme niyetinin bir duası olarak kullanılmıştır. Yazarın tüm çalışmalarındaki ortak hedef, Kuran'ın tebliğini tüm dünyaya ulaştırmak, böylelikle insanları Allah'ın varlığı, birliği ve ahiret gibi temel imani konular üzerinde düşünmeye sevk etmek ve inkarcı sistemlerin çürük temellerini ve sapkın uygulamalarını gözler önüne sermektir. Nitekim Harun Yahya'nın eserleri Hindistan'dan Amerika'ya, İngiltere'den Endonezya'ya, Polonya'dan Bosna Hersek'e, İspanya'dan Brezilya'ya kadar dünyanın pek çok ülkesinde beğeniyle okunmaktadır. İngilizce, Fransızca, Almanca, İtalyanca, İspanyolca, Portekizce, Urduca, Arapça, Arnavutça, Rusça, Boşnakça, Uygurca, Endonezyaca gibi pek çok dile çevrilen eserler, yurt dışında geniş bir okuyucu kitlesi tarafından takip edilmektedir. Dünyanın dört bir yanında olağanüstü takdir toplayan bu eserler pek çok insanın iman etmesine, pek çoğunun da imanında derinleşmesine vesile olmaktadır. Kitapları okuyan, inceleyen her kişi, bu eserlerdeki hikmetli, özlü, kolay anlaşılır ve samimi uslübun, akılcı ve ilmi yaklaşımın farkına varmaktadır. Bu eserler süratli etki etme, kesin netice verme, itiraz edilemezlik, çürütülemezlik özellikleri taşımaktadır. Bu eserleri okuyan ve üzerinde ciddi biçimde düşünen insanların, artık materyalist felsefeyi, ateizmi ve diğer sapkın görüş ve felsefelerin hiçbirini samimi olarak savunabilmeleri mümkün değildir. Bundan sonra savunsalar da ancak duygusal bir inatla savunacaklardır, çünkü fikri dayanakları çürütülmüştür. Çağımızdaki tüm inkarcı akımlar, Harun Yahya külliyatında fikren mağlup olmuşlardır. Kuşkusuz bu özellikler, Kuran'ın hikmet ve anlatım çarpıcılığından kaynaklanmaktadır. Yazarın kendisi bu eserlerden dolayı bir övünme içinde değildir, yalnızca Allah'ın hidayetine vesile olmaya niyet etmiştir. Ayrıca bu eserlerin basımında ve yayınlanmasında herhangi bir maddi kazanç hedeflenmemektedir. Bu gerçekler göz önünde bulundurulduğunda, insanların görmediklerini görmelerini sağlayan, hidayetlerine vesile olan bu eserlerin okunmasını teşvik etmenin de, çok önemli bir hizmet olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu değerli eserleri tanıtmak yerine, insanların zihinlerini bulandıran, fikri karmaşa meydana getiren, kuşku ve tereddütleri dağıtmada, imanı kurtarmada güçlü ve keskin bir etkisi olmadığı genel tecrübe ile sabit olan kitapları yaymak ise, emek ve zaman kaybına neden olacaktır. İmanı kurtarma amacından ziyade, yazarının edebi gücünü vurgulamaya yönelik eserlerde bu etkinin elde edilemeyeceği açıktır. Bu konuda kuşkusu olanlar varsa, Harun Yahya'nın eserlerinin tek amacının dinsizliği çürütmek ve Kuran ahlakını yaymak olduğunu, bu hizmetteki etki, başarı ve samimiyetin açıkça görüldüğünü okuyucuların genel kanaatinden anlayabilirler. Bilinmelidir ki, dünya üzerindeki zulüm ve karmaşaların, Müslümanların çektikleri eziyetlerin temel sebebi dinsizliğin fikri hakimiyetidir. Bunlardan kurtulmanın yolu ise, dinsizliğin fikren mağlup edilmesi, iman hakikatlerinin ortaya konması ve Kuran ahlakının, insanların kavrayıp yaşayabilecekleri şekilde anlatılmasıdır. Dünyanın günden güne daha fazla içine çekilmek istendiği zulüm, fesat ve kargaşa ortamı dikkate alındığında bu hizmetin elden geldiğince hızlı ve etkili bir biçimde yapılması gerektiği açıktır. Aksi halde çok geç kalınabilir. Bu önemli hizmette öncü rolü üstlenmiş olan Harun Yahya külliyatı, Allah'ın izniyle, 21. yüzyılda dünya insanlarını Kuran'da tarif edilen huzur ve barışa, doğruluk ve adalete, güzellik ve mutluluğa taşımaya bir vesile olacaktır. GİRİŞ Ahir zaman kavramı bazı insanlar için tanıdık bir kavram olmayabilir. Bu nedenle öncelikle bu kavramı kısaca açıklamakta yarar var. Ahir zaman, "son dönem" anlamına gelir ve İslam'a göre kıyamete yakın bir zamanda yaşanacak bir dönemi ifade eder. Kuran’daki işaretler ve Peygamberimizin hadislerindeki detaylı açıklamalar biraraya getirildiğinde ortaya önemli bir sonuç çıkmaktadır. Ayet ve hadisler ahir zamanın iki safhalı olduğunu göstermektedir. Birinci devre dünyanın maddi ve manevi sorunlarla dolu olduğu bir dönem, bunun ardından gelecek ikinci devre ise "Altınçağ" olarak adlandırılan, Kuran ahlakının ve her alanda üstün bir refahın yaşanacağı bir çağdır. Dünyanın, Altınçağ'ın sona ermesiyle birlikte çok hızlı bir sosyal çöküş içine girmesiyle de kıyamet saatinin gelişi beklenmektedir. Bu kitapta, ahir zaman alametlerini ayet ve hadisler doğrultusunda incelediğimiz bazı kitaplarımızdan seçmeler yapılmıştır. Açıkça görülmektedir ki, söz konusu işaretler birbiri ardınca, birebir tasvir edildiği şekilde, içinde yaşadığımız çağda ortaya çıkmaya başlamıştır. On dört asır öncesinden bildirilen alametlerin çıkışı, inananların Allah'a olan iman ve bağlılıklarını artıran son derece büyük olaylardır. Bu kadar işaretin birarada ve çok kısa bir zaman dilimi içinde art arda gerçekleşmiş olması elbette tesadüf değildir. Bu işaretler Allah'ın inanan kullarına birer müjdesidir. İlerleyen sayfalardaki çalışmamız da Rabbimizin "Ve de ki: Allah'a hamd olsun. O size ayetlerini gösterecektir, siz de onları bilip tanıyacaksınız." (Neml Suresi, 93) vaadi doğrultusunda hazırlanmıştır. Özellikle belirtmek istediğimiz önemli bir husus da şudur ki, herşeyin en doğrusunu Allah bilir. Her konuda olduğu gibi ahir zaman hakkında da O'nun bize öğrettiğinden başka hiçbir bilgimiz yoktur. BİRİNCİ BÖLÜM: KIYAMET ALAMETLERİ
Kıyametin alametleriKuran’da bildirilmiştir
Artık onlar, kıyamet-saatinin kendilerine apansız gelmesinden başkasını mı gözlüyorlar? İşte onun işaretleri gelmiştir. Fakat kendilerine geldikten sonra öğüt alıp-düşünmeleri onlara neyi sağlar? (Muhammed Suresi, 18)
Bu ayette, öncelikle, geleceği bildirilen kıyametin alametlerinin Kuran'da yer aldığı anlaşılmaktadır. Bu "büyük haber"in işaretlerini anlamak için yapmamız gereken ayetler üzerinde düşünmektir. Aksi takdirde, ayette bildirildiği gibi, kıyamet anı geldikten sonra düşünmenin bir faydası olmayacaktır. Kıyametin yakın olduğu Kuran’daaçıkça haber verilmiştirAllah ayetlerinde, kıyamet saatinin yakın olduğunu ve bu konuda hiçbir şüpheye yer olmadığını haber vermektedir: Gerçek şu ki kıyamet-saati yaklaşarak gelmektedir, onda şüphe yoktur... (Hac Suresi, 7)
Biz gökleri, yeri ve her ikisinin arasındakileri hakkın dışında (herhangi bir amaçla) yaratmadık. Hiç şüphesiz o kıyamet-saati de yaklaşarak-gelmektedir... (Hicr Suresi, 85)
Kuran'ın kıyamet ile ilgili mesajının üzerinden 1400 sene kadar uzun süre geçtiğini, bu sürenin de bir insanın hayatına kıyasla uzun olduğunu düşünenler olabilir. Ancak burada söz konusu olan, Dünya'nın, Güneş'in, yıldızların, kısacası tüm kainatın sonudur. Evrenin milyarlarca senelik geçmişi göz önüne alındığında, on dört yüzyıllık bir zaman diliminin çok kısa olduğu kesindir. İslam ahlakı yeryüzünde hakim olacaktırAllah, şirk koşmadan katıksız olarak Kendisine kulluk eden, O'nun rızasını kazanmaya yönelik hayırlı işler yapan müminleri "güç ve iktidar sahibi" yapacağını müjdelemektedir: Allah içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara vaat etmiştir. Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde 'güç ve iktidar sahibi' kılacak; kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar yalnızca Bana ibadet ederler ve Bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkar ederse, işte onlar fasıktır. (Nur Suresi, 55) Hak dini içtenlikle yaşayan salih kulların yeryüzüne mirasçı kılınmasının İlahi bir kanun olduğu da ayetlerde şöyle bildirilir: Andolsun, Biz Zikir'den sonra Zebur'da da "Şüphesiz Arz'a salih kullarım varis olacaktır" diye yazdık. (Enbiya Suresi, 105)
"Ve onlardan sonra sizi o arza mutlaka yerleştireceğiz. İşte bu, makamımdan korkana ve tehdidimden korkana ait (bir ayrıcalıktır)." (İbrahim Suresi, 14) Hiç kuşkusuz Allah, vaadinin gerçekleşeceğinde şüphe olmayan ve vaadinden dönmeyendir. Sapkın felsefeleri, çarpık ideolojileri ve batıl din anlayışlarını ortadan kaldıracak, insanları karanlıklardan aydınlığa çıkaracak olan güzel ahlak İslam ahlakıdır. Yukarıdaki ayetlerde vurgulandığı gibi, inkarcıların ve müşriklerin bu büyük olayı engelleyebilmesi ise söz konusu değildir. Ay’ın yarılması bir kıyamet alametidirKuran'ın 54. suresinin adı olan "Kamer"in Türkçe karşılığı "Ay"dır. Bu surenin büyük bir bölümünde, kendilerine gönderilen peygamberlerin "uyarılarını yalanlayan" Nuh, Ad, Semud ve Lut halkının, Firavun ve çevresinin başlarına gelen yıkımlar anlatılır. Aynı zamanda birinci ayette kıyamet vakti ile ilgili çok önemli bir mesaj verilir: Saat (kıyamet saati) yakınlaştı ve Ay yarıldı. (Kamer Suresi, 1) Ayette kullanılan "yarmak" fiilinin Arapça karşılığı "şakka"dır. Bu kelimenin Arapçada farklı anlamları bulunmaktadır. Bazı Kuran tefsirlerinde "ikiye yarılmak" manası tercih edilmektedir. Bununla birlikte, "şakka" kelimesi Arapçada "toprağı sürme, toprağı kazma" anlamlarında kullanılmaktadır. İkinci anlamına örnek olarak, Abese Suresi'nin 26. ayetinde geçen kullanımını verebiliriz: Biz, şüphesiz, suyu akıttıkça akıttık. Sonra yeri yardıkça yardık. Böylece onda taneler bitirdik, üzümler, yoncalar, zeytinler, hurmalar. (Abese Suresi, 25-29) Açıkça görüldüğü gibi, bu ayetteki "şakka" ifadesi "yerin ikiye yarılması" manasında değil, "çeşitli bitkilerin yetişmesi için toprağın sürülerek yarılması" anlamında kullanılmıştır. İşte tam bu noktada, 1969 yılına geri döndüğümüzde Kuran'ın çok büyük bir mucizesiyle karşılaşmaktayız. Kamer Suresi'nde on dört yüzyıl öncesinden haber verilen ayet, 20 Temmuz 1969'da Ay yüzeyinde yapılan çalışmalar ile gerçekleşmiştir. Amerikalı astronotların Ay'a ayak basarak, Ay toprağı üzerinde bilimsel araştırmalar yapmaları, taş ve toprak örnekleri toplamaları Ay’ın yarılması ile ilgili ayetteki ifadelere tam olarak uymaktadır. Peygamberimizin açıkladığı alametler birbiri ardınca ve belirtildiğibiçimde, içinde bulunduğumuz çağda yaşanmaktadırAraştırmamıza konu olan hadislerin Peygamberimiz tarafından söylenmiş sözler olduğu kolaylıkla anlaşılabilir. Elimizde doğruyu yanlıştan ayırmaya yarayan bir yöntem bilgisi bulunmaktadır. Bilindiği gibi, kıyamet ile ilgili hadisler geleceğe yönelik olayları ihtiva etmektedir. Bu nedenle zaman içerisinde, hadisin birebir gerçekleşmesi sözlerin kaynağı konusundaki tüm kuşkuları ortadan kaldırmaktadır. Söz konusu kıstas ahir zaman ve kıyamet alametleri üzerine araştırma yapan birçok İslam alimi tarafından da kullanılmıştır. Konunun uzmanlarından Bediüzzaman Said Nursi de ahir zaman hakkındaki hadislerin günümüzde meydana gelen ve gözle görülen olaylara tam mutabık çıkmasının hadislerin hakikat olduğunu gösterdiğini ifade etmiştir.1 Hadislerde bildirilen işaretlerin bir kısmı 1400 yıllık İslam tarihinin herhangi bir döneminde, dünyanın belirli bir bölgesinde, belirli bir oranda görülmüş olabilir. Böyle bir durum o dönemin ahir zaman olduğunu göstermez. Zira bir devrin ahir zaman olarak nitelendirilmesi için kıyamet alametlerinin tümünün aynı çağda, birbirlerini izleyerek gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu durum bir hadiste şöyle ifade edilmiştir: “Kıyamet alametleri birbirini takiben meydana gelir. Bir dizideki boncukların art arda kopması gibi.” (Ramuz-El Ehadis, 277/6; Camiü's-Sagir, 3/167) Allah’ın açıkça inkar edilmesi“Allah apaçık inkar edilir hale gelmedikçe kıyamet kopmaz.” (Son Zamanlarla İlgili Hadisler, s. 85; Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 27) Peygamberimizden bu yana geçen on dört yüzyıl içinde birçok sapkın felsefe ve fikir sisteminin var olduğu tarihsel bir gerçektir. Bununla birlikte 19. yüzyılın ortalarına kadar açıkça ateizm propagandası yapan kayda değer bir ideoloji bulunmamaktadır. Bu tarihten sonra ise Darwinizm, komünizm, faşizm, materyalizm, anarşizm, nihilizm, egzistansiyalizm gibi fikir akımları bu doğrultuda faaliyetlere başlamışlar, bir yaratıcıyı kabul etmediklerini, Allah'ı tanımadıklarını her fırsatta dile getirmişlerdir. 19. yüzyılda ileri sürülen sapkın fikirler 20. yüzyılda hızla artan sayıda taraftar toplamış, böylece tarihte benzeri yaşanmayan bir durum ortaya çıkmıştır. Savaşlar ve anarşi“Dünya hercü merc içinde kaldığında, fitneler zuhur ettiğinde, yollar kesildiğinde, bazıları bazılarına hücum ettiğinde…” (Kıyamet-Ahiret ve Ahirzaman Alametleri, s.454) “Kıyametin hemen yakınında anarşi ve kargaşa günleri vardır.” (Suyuti, Cami'üs Sagir, 3/211; Ahmed bin Hanbel, Müsned, 2/492) “Şu hadiseler meydana gelmedikçe kıyamet kopmayacaktır… Ölümler ve katliamlar yaygın hale gelecek…” (Camiü's-Sagir, 3:211, Müsned, 2:492, 4:391, 392) Geride kalan on dört asırlık döneme baktığımızda görürüz ki, 20. yüzyıldan önceki savaşlar bölgesel kalmışlardır. Tüm dünya halklarını, siyasi mekanizmalarını, ekonomileri, sosyal yapıları etkileyen savaşlar ise yakın geçmişte yaşanan iki dünya savaşı olmuştur. I. Dünya Savaşı'nda 20 milyondan, II. Dünya Savaşı'nda da 50 milyondan fazla insan ölmüştür. II. Dünya Savaşı'nın aynı zamanda, tarihin en kanlı, en büyük ve en yıkıcı savaşı olduğu bilinen bir gerçektir. II. Dünya Savaşı sonrasındaki Soğuk Savaş, Kore Savaşı, Vietnam Savaşı, Arap-İsrail Savaşları, İran-Irak Savaşı ve Körfez Savaşı çağımızın en önemli olayları arasındadır. Bölgesel savaşlar, çatışmalar ve iç savaşlar aynı anda dünyanın birçok bölgesinde yıkıcı sonuçlara neden olmaktadır. Bosna, Filistin, Çeçenistan, Afganistan, Keşmir ve daha pek çok yerde yaşanan sorunlar insanlığı etkilemeye devam etmektedir. Savaşlar kadar tüm dünya insanlarını ilgilendiren diğer bir "kargaşa" konusu da uluslararası ve organize terör olaylarıdır. Boston Üniversitesi'nden Prof. Vojtech Mastny'nin belirttiği gibi, terör olayları 20. yüzyılın ortalarından sonra kat kat artmıştır.2 Gerçekte terörizmin 20. yüzyıla has bir olgu olduğunu söylemek bile mümkündür. Irkçılık, komünizm ve benzeri ideolojik amaçlarla ya da etnik iddialarla ortaya çıkan örgütler, gelişen teknolojinin de yardımıyla kanlı eylemler yapmışlardır. Bu üzücü vakalarda çok kan dökülmüş, sayısız insan ölmüş veya sakat kalmıştır.
Büyük şehirlerin yok olması: savaşlar ve afetler“Büyük şehirler dün sanki yokmuş gibi helak olur.” (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 38) Hadiste belirtilen büyük şehirlerin helak oluşu, savaşlar ve çeşitli doğal afetler sonucunda meydana gelen yıkımları akla getirmektedir. Yakın geçmişte geliştirilen nükleer silahlar, uçaklar, bombalar, füzeler ve benzeri çağdaş silahların savaşlarda kullanılması büyük tahribata neden olmuştur. Bu korkunç silahlar tarihteki benzerleriyle kıyaslanmayacak düzeyde yıkımlara yol açmıştır. Elbette hedef konumundaki "büyük şehirler" de bu yıkımlardan birinci derecede etkilenen yerler olmuştur. II. Dünya Savaşı'nın benzersiz sonuçları buna bir örnek olarak verilebilir. Dünya tarihinin en büyük savaşında, atom bombasının kullanılmasıyla Hiroşima ve Nagasaki tamamen yerle bir olmuştur. Avrupa'nın başkentleri ve önemli şehirleri de ağır bombardımanlar neticesinde büyük ölçüde yıkılmıştır. Son yıllardaki kasırga, fırtına, tayfun ve hortum gibi felaketler başta Amerika kıtası olmak üzere dünyanın birçok yerinde yıkıcı zarara neden olmuştur. Bunlara ek olarak seller de bazı yerleşim merkezlerinin sular ve çamur altında kalmasına yol açmıştır. Ayrıca depremler, volkanlar ve tsunami dalgalarının yaptığı büyük tahribatlar da unutulmamıştır.
Depremler“Şu hadiseler meydana gelmedikçe kıyamet kopmayacaktır… depremler çoğalacak…” (Ramuz-El Ehadis, 476/11) “Kıyametten önce iki büyük hadise vardır… ve sonra da zelzeleli yıllar.” (Ramuz-El Ehadis, 187/2) Son birkaç yıl içinde meydana gelen büyük ve sürekli depremler, dünya kamuoyunun gündeminde devamlı olarak ilk sıralarda yer almaktadır. Amerikan Ulusal Deprem Enformasyon Merkezi verilerine bakılırsa 1999 yılında, yeryüzünde 20.832 deprem meydana gelmiştir. 3
Fakirlik“Fakirler çoğalacak.” (Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahirzaman Alametleri, s. 455) “Açlık ve hayat pahalılığı alabildiğine yayılacak.” (Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahirzaman Alametleri, s. 440) Peygamberimizin işaret ettiği dönemin günümüz koşullarını tasvir ettiği açıktır. Geçmiş yüzyıllara bakıldığında kuraklık, savaşlar veya felaketler gibi nedenlerle zorluk ve sıkıntılar yaşandığı fakat bunların geçici ve bölgesel boyutlarda kaldığı görülmektedir. Oysa içinde bulunduğumuz çağda yaşanan fakirlik ve geçim zorlukları kalıcı, düzenli ve büyük ölçekli bir yapı taşımaktadır. Günümüzde dünya genelinde fakirlik çok ciddi boyutlara ulaşmış durumdadır. UNICEF'in son raporları göz önünde tutulursa, dünya nüfusunun dörtte biri "tasavvur edilemez sıkıntı ve yokluk koşullarında" yaşamaktadır.4 Bir milyar üç yüz milyon kişi günde 1 dolar, üç milyar kişi de günde 2 dolar ile geçinmektedir.5 Yaklaşık bir milyar üç yüz milyon insan temiz sudan, iki milyar altı yüz milyon insan temel sağlık hizmetlerinden yoksundur.6 Ahlaki çöküş“Fuhuş açık olmadan… kıyamet kopmaz.” (Ramuz-El Ehadis, 91/7) “Zinanın çoğalması kıyamet alametlerindendir.” (Buhari, Tecrid'i 1/16) “Kıyamet yaklaşınca… kadınla yolun ortasında cinsel münasebette bulunacak kadar haya ortadan kalkar.” (Son Zamanlarla İlgili Hadisler, s. 97) “Erkekler erkeklerle, kadınlar kadınlarla yetindiklerinde… kıyamet yaklaşmış olacaktır.” (Ramuz-El Ehadis, 448/8; Ölüm Kıyamet ve Diriliş, s. 480) İçinde bulunduğumuz zamanda dünya toplumlarının sosyal yapılarını tehdit eden çok büyük bir tehlike söz konusudur. Bu tehlike insan bedenini ölüme götüren virüslere benzer şekilde sinsi bir faaliyet göstererek toplumu yıkıma sürüklemektedir. İşte bu tehlike bir insan topluluğunu ayakta tutan ahlaki değerlerin yozlaşmasıdır. Eşcinselliğin, fuhuş ticaretinin, evlilik dışı cinselliğin, cinsel suçların, pornografinin, tecavüz vakalarının ve cinsel hastalıkların artışı ahlaki çöküşün bazı önemli göstergeleridir. Hak dinin ve Kuran ahlakının terk edilmesine dair bazı hadisler
“İnsanlara bir zaman gelir ki Kuran-ı Kerim bir vadide, insanlar başka bir vadide olurlar.” (Son Zamanlarla İlgili Hadisler, s. 23) “Bundan sonra birtakım, Kuran okuyan fakat okudukları dillerinde kalan, kalplerine inmeyen insanların türeyeceği bir zaman gelecektir.” (Son Zamanlarla İlgili Hadisler, s. 61) “Haram olan şeylerin helal sayılması… kıyamet alametlerindendir.” (Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahirzaman Alametleri, s. 454) “Alimler ilmi sırf para kazanmak için öğrendiğinde… dini dünyalık karşılığında sattıklarında… hükmü sattıklarında… kıyamet yaklaşmış olacaktır.” (Ölüm Kıyamet ve Diriliş, s. 480) “İyilik terk edilip emredilmediğinde, kötülük işlenip alıkonulmadığında… kıyamet yaklaşmış olacaktır.” (Ölüm Kıyamet ve Diriliş, s. 480) “Kıyamet yaklaşır, hayırlı işler azalır.” (Kıyamet Alametleri, s. 264) “(Kıyametin bir alameti) Mescitler içerisinde günahkarların seslerinin yükselmesi ve günahkarların dinin emrettiklerini yerine getiren samimi müminler üzerine galip gelip onlara tahakküm etmeleridir.” (Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahirzaman Alametleri, s. 450)
Kıyamet öncesinde sahtepeygamberler ortaya çıkacaktır“Her biri Allah'ın Resulü olduğunu iddia eden otuza yakın yalancı gönderilmedikçe kıyamet kopmayacaktır.” (Tirmizi, Fiten 43; Ebu Davud, Melahim 16) Uzmanlar sözde mesih akımlarının 1970'li yıllarda ortaya çıkmaya başladığını, o tarihten bu yana da hızlı bir artış içinde olduklarını ifade etmektedir. Uzmanlara göre, bu artışa neden olan başlıca iki temel husus bulunmaktadır. Bunlardan birisi komünizmin yıkılması, diğeriyse internet teknolojisinin sağladığı imkanlardır.7
Hz. İsa’nın yeryüzüne dönüşüKuran’da haber verilmiştirAllah, inkarcıların Hz. İsa'yı öldürmelerine izin vermemiş, onu Kendi katına yükseltmiştir. Ve tekrar yeryüzüne döneceğini insanlara müjdelemiştir. Hz. İsa'nın yeryüzüne dönüşü ile ilgili olarak Kuran'da şu haberler verilir: İsa Peygamberi öldürmek için tuzak kuran inkarcıların onu kesinlikle öldüremedikleri bir ayette şöyle vurgulanır:
Ve : "Biz, Allah'ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa'yı gerçekten öldürdük" demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik) Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (onun) benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler. (Nisa Suresi, 157)
Hz. İsa'nın ölmediği insanların yaşadığı boyuttan alınarak, Allah katına yükseltildiği ayette şöyle bildirilir:
Hayır; Allah onu kendine yükseltti. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nisa Suresi, 158)
Al-i İmran Suresi'nin 55. ayetinde, Hz. İsa'ya uyanların kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçirileceği haber verilmektedir. Günümüzden 2000 yıl kadar önce Hz. İsa'ya tabi olan havarilerin hiçbir siyasi güce sahip olmadıkları tarihi bir gerçektir. Bu dönem ile günümüz arasında yaşayan ve kendilerini Hıristiyan olarak adlandıranların ise başta teslis (üçleme) olmak üzere pek çok sapkın inancı savundukları, dolayısıyla gerçek anlamda İsevi olarak tabir edilemeyecekleri de açıktır. Çünkü Kuran'ın birçok ayetinde teslise inananların inkara saptıkları ifade edilir. O halde kıyamet saati öncesindeki bir dönemde, inkarcılara üstün gelecek gerçek İseviler ortaya çıkacak Al-i İmran Suresi'ndeki İlahi vaat de böylece tecelli edecektir. Kuşkusuz müjdelenmiş bu topluluk, Hz. İsa'nın yeryüzüne dönüşüyle kendini gösterecektir.
Kuran'da verilen bir diğer bilgi de Hz. İsa'nın ölümünden önce tüm Ehli Kitap'ın kendisine iman edeceği şeklindedir:
Andolsun, Kitap Ehli'nden, ölmeden önce ona (Hz. İsa'ya) inanmayacak kimse yoktur. Kıyamet günü, o (Hz. İsa) da onların aleyhine şahit olacaktır. (Nisa Suresi, 159)
Bu ayetten açıkça anlaşılmaktadır ki, Hz. İsa ile ilgili olarak henüz gerçekleşmemiş olan üç İlahi vaat vardır. İlk olarak, İsa Peygamberin her insan gibi yaşadıktan sonra öleceği bildirilmektedir. İkinci vaat, tüm Ehli Kitap'ın onu cismani olarak göreceği ve ona yaşarken itaat edeceğidir. Şüphesiz söz konusu bu iki haber de Hz. İsa'nın kıyamet öncesindeki gelişinde gerçekleşecek olaylardır. Ayetteki üçüncü haber olan Hz. İsa'nın Ehli Kitap hakkındaki şahitliği de kıyamet gününde gerçekleşecektir.
Kuran'da Hz. İsa'nın ölümünü açıklayan bir diğer ayet ise Meryem Suresi'nde geçmektedir.
"Selam üzerimedir; doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağım gün de." (Meryem Suresi, 33)
Bu ayet Al-i İmran Suresi'nin 55. ayetiyle birlikte incelendiğinde çok önemli bir gerçeğe işaret etmektedir. Al-i İmran Suresi'ndeki ayette Hz. İsa'nın Allah katına yükseltildiği ifade edilmektedir. Bu ayette ölme ya da öldürülme ile ilgili bir bilgi verilmemektedir. Ancak Meryem Suresi'nin 33. ayetinde Hz. İsa'nın öleceği günden bahsedilmektedir. Bu ikinci ölüm ise ancak Hz. İsa'nın ikinci kez dünyaya gelişi ve bir süre yaşadıktan sonra, vefat etmesiyle mümkün olabilir. (En doğrusunu Allah bilir)
Hz. İsa'nın yeryüzüne dönüşüne işaret eden bir diğer ayet şöyledir:
Ona (Hz. İsa'ya) kitabı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğretecek. (Al-i İmran Suresi, 48)
Bu ayette geçen "kitap" kelimesinin neyi ifade ettiğini anlamak için konuyla ilgili diğer Kuran ayetlerine baktığımızda şunu görürüz: Tevrat ve İncil ile birlikte aynı ayette kullanılması halinde kitap kelimesi, Kuran anlamını ifade etmektedir. Al-i İmran Suresi'nin 3. ayeti buna bir örnek olarak verilebilir. Bu durumda, 48. ayetteki Hz. İsa'nın öğreneceği bildirilen kitap da ancak Kuran olabilir. İsa Peygamberin bundan yaklaşık 2000 sene önceki yaşamında, Tevrat ve İncil üzerine bilgi sahibi olduğu bilinmektedir. Kuran'ı öğrenmesinin ise yeryüzüne yeniden gelişinde gerçekleşeceği açıktır.
Al-i İmran Suresi'nin 59. ayetindeki, "Şüphesiz, Allah katında İsa'nın durumu, Adem'in durumu gibidir..." ifadesi de oldukça dikkat çekicidir. Bu ayette iki peygamber arasındaki bazı benzerliklere dikkat çekilmiş olabilir. Bilindiği gibi, hem Hz. Adem ve Hz. İsa babasız doğmuşlardır. Ayrıca yukarıdaki ayette, Hz. Adem'in cennetten yeryüzüne indirilmesi Hz. İsa'nın ahir zamanda Allah katından yeryüzüne indirilmesine de benzetilmiş olabilir.
Kuran'da Hz. İsa ile ilgili şöyle bir bilgi de verilmektedir:
Şüphesiz o (Hz. İsa) kıyamet-saati için bir ilimdir. Öyleyse ondan (kıyametten) yana hiçbir kuşkuya kapılmayın ve bana uyun. Dosdoğru yol budur. (Zuhruf Suresi, 61)
Hz. İsa'nın Kuran'ın indirilişinden altı yüzyıl önce yaşadığını biliyoruz. O halde yukarıdaki ayette bildirilen, onun ilk hayatının değil ahir zamandaki dönüşünün kıyamet için bir bilgi kaynağı olacağıdır. Hz. İsa'nın ikinci gelişi hem Hıristiyan hem de İslam dünyasında sabırsızlıkla beklenmektedir. Bu kutlu misafirin yeryüzünü şereflendirmesiyle de çok önemli bir kıyamet alameti daha tecelli etmiş olacaktır. Hz. İsa'nın tekrar dünyaya geleceği ile ilgili bir başka delil ise Maide Suresi 110. ayette ve Al-i İmran Suresi 46. ayette geçen "kehlen" kelimesidir. Ayetlerde şu şekilde buyurulmaktadır:
Allah şöyle diyecek: "Ey Meryemoğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin (kehlen) iken de insanlarla konuşuyordun…" (Maide Suresi, 110)
"Beşikte de, yetişkinliğinde (kehlen) de insanlarla konuşacaktır. Ve O salihlerdendir." (Al-i İmran Suresi, 46)
Bu kelime Kuran'da sadece yukarıdaki iki ayette ve sadece Hz. İsa için kullanılmaktadır. Hz. İsa'nın yetişkin halini ifade etmek için kullanılan "kehlen" kelimesinin anlamı "otuz ile elli yaşları arasında, gençlik devresini bitirip ihtiyarlığa ayak basan, yaşı kemale ermiş kimse" şeklindedir. Bu kelime İslam alimleri arasında ittifakla "35 yaş sonrası döneme işaret ediyor" şeklinde çevrilmektedir. Hz. İsa'nın genç bir yaş olan otuz yaşının başlarında göğe yükseldiğini, yeryüzüne indikten sonra kırk yıl kalacağını ifade eden ve İbn Abbas'tan rivayet edilen hadise dayanan İslam alimleri, Hz. İsa'nın yaşlılık döneminin, tekrar dünyaya gelişinden sonra olacağını, dolayısıyla bu ayetin, Hz. İsa'nın nüzulüne (yeniden yeryüzüne gelişine) dair bir delil olduğunu söylemektedirler.8
Peygamberimiz Hz. İsa’nındönüşünü müjdelemiştir
Hz. İsa'nın dünyaya tekrar gelişi ile ilgili Peygamberimizin de birçok hadisi bulunmaktadır. İslam alimlerinden Şevkani, Hz. İsa'nın dönüşüne dair 29 hadis olduğunu, bu hadislerin içerdiği bilgilerin de yanlış olma ihtimalinin bulunmadığını belirtmiştir. (Sünen-i İbn-i Mace, 10/338) Bu konudaki bazı hadisler şöyledir: “Hayatım elinde olan Allah'a yemin ederim ki Meryem oğlu (İsa Aleyhisselam)'ın adil bir hakim olarak sizin içinize inmesi muhakkak yakındır.” (Sahihi Müslim, 6/532) “İsa bin Meryem adil bir hakim ve adaletli bir imam (devlet başkanı) olarak inmedikçe kıyamet kopmayacaktır.” (Sünen-i İbn-i Mace, 10/340) Peygamberimiz Hz. İsa'nın geldiğinde, yapacaklarını da şöyle ifade etmiştir: “İsa bin Meryem iner, kırk yıl Allah'ın kitabı ve benim sünnetimle hükmeder, vefat eder.” (Ahir Zaman Mehdi'sinin Alametleri, s. 92) “İsa bin Meryem benim ümmetim içinde; adaletli bir hakim ve (yönetimde) adil bir imam olacak, haçı kırıp ezecek ve domuzu öldürecektir… Kap su ile dolduğu gibi yeryüzü barışla dolacaktır. Din birliği de olacak, artık Allah'tan başkasına tapılmayacaktır.” (Sünen-i İbn-i Mace, 10/334)
İKİNCİ BÖLÜM:AHİR ZAMANVE DABBETÜ’L-ARZ
Peygamberimiz ve bazı İslam büyükleri ahir zaman hakkındaönemli açıklamalar yapmışlardır
Allah, ahir zamanın bu büyük karmaşası içindeki insanları kurtuluşa ulaştıracaktır. Yolunu şaşırmış olan insanlığı doğru yola davet etmek için, "Mehdi" (doğruya götüren) sıfatını taşıyan üstün ahlaklı bir kulunu vesile kılacaktır. Mehdi, önce İslam dünyasının içinde fikri bir mücadele yürütecek ve İslam'ın aslından kopmuş olan Müslümanları gerçek imana ve ahlaka döndürecektir. Mehdi'nin bu noktada üç temel görevi vardır: 1. Allah'ı inkar eden ve dinsizliği destekleyen felsefi sistemlerin çürütülmesi. 2. İslam'ı, onu dejenere etmiş olan ikiyüzlü kimselerin boyunduruğundan kurtararak hurafeciliğe karşı mücadele edilmesi. Kuran'ın hükümlerine dayanan gerçek İslam ahlakının ortaya çıkarılması ve uygulanması. 3. Tüm İslam dünyasını siyasi ve sosyal yönlerden güçlendirmesi, huzur, güvenlik ve refah sağlaması, toplumsal sorunları çözmesi. Hadislerde bildirildiğine göre, Mehdi'yle aynı dönemde dünyaya yeniden dönecek olan Hz. İsa ise, özellikle Hıristiyan ve Yahudi dünyasına hitap edecek, onları içine düştükleri hurafelerden sıyrılıp Kuran'a göre yaşamaya çağıracaktır. Hıristiyanların Hz. İsa'ya uyması ile birlikte, İslam ve Hıristiyan dünyaları tek bir inançta birleşecek ve dünya "Altınçağ" olarak anılan büyük bir barış, güvenlik, mutluluk ve refah dönemi yaşayacaktır.
Mehdi'nin Çıkış Alametleri:Fitnelerin çoğalması
Fitne ortamları sağlam imana sahip müminler için imanlarının, sabırlarının ve ahiretteki derecelerinin artmasına vesile olurken, zayıf ve yüzeysel imana sahip kişilerin imanlarını kaybetmelerine ya da imanlarının daha da zayıflamasına yol açar. İşte Mehdi bu tür bir fitne ortamının en yoğun ve şiddetli olarak yaşandığı bir dönemde ortaya çıkacaktır: “Kıyamet yaklaştığı zaman ve müminlerin kalbi; ölüm, açlık, fitneler, sünnetlerin kaybolması, bid'atlerin ortaya çıkması, emri bil maruf ve nehyi anıl münker (iyiliği emredip kötülükten menetme) imkanlarının kaybolması gibi sebeplerle zayıfladığı zaman benim evlatlarımdan Mehdi ile Cenab-ı Hak sünnetleri ihya eder. Onun adalet ve bereketi ile müminlerin kalbi ferahlar, Acem (Arap olmayan) ve Arap milletleri arasında ülfet ve muhabbet yerleşir.” (Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 66) “Mağrib'de (batıda) karışıklıklar, fitneler ve korku olacak. Açlık ve hayat pahalılığı alabildiğine yayılacak. Fitneler çoğalacak.” (Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri, s.440) “Hiçbir tarafın ondan mahfuz kalmayacağı bir fitne zuhur edecek, bu fitne kaldığı yerden hemen başka bir tarafa yayılacak ve bu durum bir münadinin semadan seslenerek: "Ey insanlar, emiriniz artık Mehdi'dir" demesine kadar devam edecektir.” (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 23) Hadislerde herkese ulaşacak, hızla yayılacak bir fitneden bahsedilmektedir. Yani herkesin haberdar olacağı, dine ve Allah'a karşı ortaya sürülen bir fitne insanların imanlarını hedef alacaktır. Günümüzde, Allah'ın varlığına ve yaratmasına karşı öne sürülen en büyük ve geniş çaplı akım materyalist felsefedir. Bu felsefenin kendisine dayanak aldığı sözde bilimsel temel ise "evrim teorisi"dir. Hiçbir bilimsel ve mantıksal delile dayanmadığı, tamamen akıl ve bilim dışı olduğu halde, güçlü propaganda, aldatmaca ve göz boyama yöntemleriyle bu safsata dünya çapında belirli materyalist odaklar tarafından kitlelere empoze edilmeye çalışılmaktadır. Bugün evrim teorisinin gerek basın gerekse televizyon yoluyla hemen hemen girmediği hiçbir ev, bu teoriyi duymayan hiç kimse yok gibidir. Bu durum, bütün Batı dünyası için geçerli olduğu gibi, Müslüman ülkeler için de geçerlidir. Öyle ki ders kitaplarına bile sokulmuş olan bu teori öne sürdüğü sayısız yalan ve göz boyamalarla daha çocuk yaşlardan itibaren insanlara telkin edilmekte, tesadüfler sonucunda meydana geldikleri, maymundan türedikleri gibi gülünç safsatalarla insanlar yanıltılmaktadır. İlkokullardan üniversitelere kadar gençlerin evrimci yalanlarla beyinleri yıkanmaktadır. Burada dikkat çekici bir nokta daha vardır: Peygamberimizin hadisinde belirttiği gibi, bir fitnenin dünyanın her yerine nüfuz etmesi ve hızla yayılması, ancak günümüzdeki gibi teknolojik imkanlarla (basın, yayın, internet, uydu iletişimi, vs...) gerçekleşebilir. Geçmişteki şartlarda bir fitnenin dünya çapında bu kadar geniş alana yayılma imkanı bulması mümkün değildir. Nitekim bugüne kadar Allah'ın varlığına, yaratılışa ve dine karşı savaş açmış, dünya çapında yaygın bir başka fitne daha geçmişte görülmemiştir. Tüm bunlar Mehdi'nin çıkış zamanının içinde yaşadığımız döneme rastladığına dair önemli işaretlerdir.
Haramların helal sayılmasıSon birkaç on yıl içinde son derece yaygın bir hale gelmiş helali, haramı umursamayan, her türlü azgınlığı mubah sayan yaşam tarzı hadislerde tarif edilen ortamı çok açık bir şekilde yansıtmaktadır. Mehdi'nin çıkış habercisi olan bu karanlık ortam hadislerde şöyle tarif edilir: “Küfür her yanı istila edip hükmü cemiyet içinde aşikare işlenmedikçe Mehdi zuhur etmez. Bu vakitte vaki olan ise… küfrün istilasıdır. Onun kuvvetidir.” (Mektubat-ı Rabbani, 2-259) “Hz. Mehdi, bütün haramların helal sayıldığı büyük bir fitneden sonra çıkacaktır.” (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 23)
İran-Irak Savaşı“Şevval ayında ayaklanma Zilkade'de harb konuşmaları, Zilhicce'de ise harb vaki olacak.” (Kıyamet Alametleri, s. 166) Hadiste belirtilen Şevval, Zilkade ve Zilhicce ayları İran-Irak Savaşı’nın gelişim aşamalarıyla aynı tarihlere denk gelmektedir: İran Şahı'na karşı olan ilk ayaklanma bilindiği gibi hadiste belirtilen 5 Şevval 1398 (8 Eylül 1976)'de olmuştur. Hicri 1400 Zilhicce (1980 Ekim) ayında İran-Irak arasındaki savaş tam anlamıyla başlamıştır. Bir başka hadiste de bu savaşın ayrıntıları şöyle tarif edilir: “Faris yönünden gelecek olan bir kavimdir ki, şöyle diyecekler: "Ey Araplar! Siz fazla taassuba kaçtınız! Siz bunlara gereği gibi hak tanımazsanız, sizinle hiç kimse birlik kurmayacaktır... Bir gün, onlara ve bir gün de sizlere verilsin, ve karşılıklı sözler tutulsun..." Onlar Mutıka çıkacaklar, Müslümanlar oradan aşağı yazıya inecekler... Müşrikler öbür yandaki (Rakabe) denilen bir simsiyah olan nehrin kenarında duracaklar... Aralarında savaş olacak: Her iki ordudan, Allah, zaferi kaldıracak…” (Kıyamet Alametleri, El Berzenci, s. 179)
- Faris yönünden gelecek olan: İran tarafından gelecek olan - Faris : İran - İranlı (Büyük Lugat) - Yazıya inecekler : Ovalık-Irak Ovası - Mutık : Yöredeki bir dağın adı. - Rakabe : Petrol kuyularının çok olduğu bölgedir.
Bu hadiste, ırkçılıktan kaynaklanan bir anlaşmazlığın olacağına dikkat çekiliyor. Bu anlaşmazlık sebebiyle, "Yazı"ya (Yazı: Irak ovası) inilmekte ve savaş başlamaktadır. Ayrıca hadisin de işaret ettiği gibi, İran-Irak savaşı 8 yıl sürmüş ve binlerce kayıp verilmesine rağmen bir netice alınamamıştır. İki taraf da kesin bir üstünlük sağlayamamıştır.
Afganistan’ın işgali“Talikan'a (Afganistan'a) yazık oldu. Şüphesiz Allah Teala'nın orada altın ve gümüş olmayan hazineleri vardır. Orada Allah'ı hakkıyla bilen insanlar vardır. Onlar ahir zaman Mehdi'sinin yardımcılarıdır.” (Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 59) Hadiste Afganistan'ın ahir zamanda işgal edileceğine işaret vardır. Gerçekten de Rusların Afganistan'ı işgali olan 1979 yılı Hicri 1400 yılına, diğer bir ifadeyle Hicri 14. yüzyılın başlangıcına denk gelmektedir. Ayrıca bu rivayette Afganistan'ın maddi zenginliklerine dikkat çekilmektedir. Bugün Afganistan'da çeşitli sebeplerle işletilmeye açılmamış büyük petrol yatakları, demir havzaları ve kömür madenleri tespit edilmiştir.
Fırat'ın suyunun kesilmesiFırat Nehri'nin suyunun kesilip durdurulması da Mehdi'nin çıkış alametlerindendir: “Fırat Nehri'nin suyu çekilerek altın hazinesini açıklaması zamanı yaklaşıyor. Her kim, o zaman orada bulunursa o hazineden bir şey almasın.” (Hadisi Buhari ve Müslim rivayet etmişlerdir. Riyazü's Salihin, 3/332) “Resulullah: Fırat Nehri altın bir dağ üzerinden açılmadıkça kıyamet kopmayacaktır...” (Sahih-i Müslim, 11/320) Görüldüğü gibi Mehdi'nin çıkışının önemli bir alameti olan Fırat Nehri'nin suyunun durdurulması ve altın değerinde bir hazinenin ortaya çıkması pek çok büyük hadis kitabında yer almaktadır. Suyuti'nin kitabında bu hadis "suyun durdurulması" olarak geçmektedir. Gerçekten de Keban Barajı, Fırat Nehri'nin suyunu durdurarak kesmiştir. Yapılan baraj sayesinde; elektriğin üretilmesi, toplanan suyun arazide kullanılarak toprağın veriminin artması ve ulaşım kolaylığının sağlanması gibi sebeplerle, buradaki topraklar "altın" gibi kıymetli hale gelmiştir. Baraj, betondan dev bir dağı andırmaktadır. Bu barajdan (hadis-i şerifteki benzetmeye göre dağdan) altın değerinde servet dökülmektedir. Dolayısıyla baraj "altın bir dağ" hususiyetini kazanmaktadır. (En doğrusunu Allah bilir) Ramazan Ayı'nda Ay ve Güneş tutulmaları“Mehdi için 2 alamet vardır ki... Bunun birincisi, Ramazan'ın birinci gecesi Ay'ın ikincisi de ortasında Güneş'in tutulmasıdır.” (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 47) “Mehdi'nin çıkmasından önce bir Ramazan içinde Güneş iki defa tutulacaktır.” (Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri, s. 440) “... Güneş'in oruç ayının ortasında, Ay'ın ise sonunda tutulması...” (Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 37) “Mehdi'nin gelişi Ramazan Ayı’nda ayın iki kere tutulmasına sebep olacaktır.” (Kıyamet Alametleri, s. 200) Yukarıdaki rivayetlerde dikkati çeken en önemli nokta Ramazan Ayı'nın ortasında hem Güneş tutulmasının, hem de bir ay içinde "Ay"ın ve "Güneş"in iki kere tutulmasının imkansız olduğunun fark edilmesidir. Bu, normal şartlarda gerçekleşmeyecek bir durumdur. Oysa diğer ahir zaman alametlerinin çoğu insanın anlayabileceği, belirli sebeplere bağlı olarak gerçekleşebilecek olaylardır. Eğer bu hadislerde tarif edilen olaylar dikkatle incelenirse, rivayetler arasında çeşitli farklılıklar olduğu göze çarpar. Böyle bir durumda yapılacak en doğru şey, aynı olaya bakan farklı rivayetlerin ittifak ettikleri ortak yönleri tespit etmek olacaktır. Buna göre, yukarıdaki hadis rivayetlerinin toplamından çıkan ortak sonuçlar şunlardır: 1. Ramazan Ayı’nda Ay ve Güneş tutulmaları olacaktır. 2. Bu tutulmalar ortalama 14-15 gün arayla olacaktır. 3. Bu tutulmalar iki kere tekrarlanacaktır. Bu tespitlere uygun olarak, 1981 yılında (Hicri-1401'de) Ramazan Ayı'nın 15. günü Ay, 29. günü de Güneş tutulmuştur. Yine "ikinci olarak", 1982 yılında (Hicri-1402'de) Ramazan Ayı’nın 14. günü Ay, 28. günü de Güneş tutulmuştur. Ayrıca bu hadisede "Ay"ın Ramazan'ın tam ortasında DOLUNAY halinde tutulması ve dikkatleri çekecek bir alamet olarak belirmesi de son derece anlamlıdır. Bu olayların Mehdi'nin diğer çıkış alametleriyle aynı dönemde meydana gelmesi ve Hicri 14. yüzyıl başlarında, üst üste iki yıl (1401-1402) mucizevi bir tarzda tekrarlanması rivayetlerin işaretinin bu olaylar olabileceğini kuvvetlendirmektedir.
Kuyruklu yıldızın doğması“Mehdi'nin çıkışından evvel, (her tarafı) aydınlatan kuyruklu bir yıldız doğacaktır.” (Kıyamet Alametleri, s. 200) “O gelmeden önce, doğudan ışık veren bir kuyruklu yıldız görünecektir.” (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 53) “O yıldızın doğması, Güneş ve Ay tutulmasından sonra olacaktır.” (Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 32) Hadislerde belirtildiği gibi: - 1986 yılında (Hicri 1406'da) yani 14. yüzyıl başlarında "Halley" kuyruklu yıldızı Dünyamızın yakınından geçmiştir. Bu kuyruklu yıldız parlak, ışıklı bir yıldızdır. - Hareket yönü doğudan batıya doğrudur. - 1981 ve 1982 (1401-1402) yıllarında meydana gelen Ay ve Güneş tutulmaları olayından sonra ortaya çıkmıştır. Bu yıldızın doğuşunun da diğer çıkış alametleri ile aynı zamanda meydana gelmesi, Halley kuyruklu yıldızının hadiste işaret edilen yıldız olduğunu doğrular niteliktedir.
Kabe baskını ve Kabe'de kan akıtılması“Onun çıkacağı yıl, insanlar hacca, başlarında bir emir bulunmadan gidecekler... Hep birlikte Beyt-i Şerif'i tavaf edecekler, sonra Mina'ya indiklerinde, köpekler gibi birbirine saldıracak, hacılar soyulacak, kanlar Akabe Cemresinin üzerine akacak.” (Kıyamet Alametleri, s. 168-169) “İnsanlar başlarında bir imam bulunmaksızın hac ederler. Mina'ya indiklerinde etrafları, köpeklerin sarışı gibi sarılıp, kabilelerin birbirine girmesi ile büyük savaşlar olur. Öyle ki ayaklar kan gölü içinde kalır.” (Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 35) Yukarıdaki hadislerde "onun çıkacağı yıl" cümlesi kullanılarak, Mehdi'nin çıkış tarihinde Hac sırasında meydana gelecek bir katliama dikkat çekilmektedir. 1979 yılında, Hac sırasında gerçekleşen Kabe baskınında aynen böyle bir katliam yaşanmıştır. Çok ilginçtir bu kanlı Kabe baskını da ahir zamanın başlangıcının ve Mehdi'nin çıkışının diğer alametlerinin gerçekleştiği dönemin tam başında yani Hicri 1400 yılının ilk gününde, 1 Muharrem 1400 (21 Kasım 1979) tarihinde meydana gelmiştir. Yine hadis-i şerifte kanların akacağından bahsedilerek öldürme olayına dikkat çekilmiştir. Baskın sırasında Suudi askerleri ile saldırgan militanlar arasında meydana gelen çarpışmada 30 kişinin öldürülmesi, bu rivayetin kalan kısmını da doğrulamıştır. 1979 (Hicri 1400)'da gerçekleşen bu Kabe baskının ardından 7 sene sonra Hicri 1407 yılında, Hac sırasında çok daha büyük kanlı bir olay meydana gelmiştir. Bu hadisede caddelerde gösteri yapan hacılara saldırılarak 402 kişi katledilmiş, çok fazla kan akıtılmıştır. Beyt-ül Muazzama'nın yanında, Müslümanların (Suudi Arabistan askerleri ile İran'lı hacıların) birbirlerini öldürmeleri ile büyük günahlar işlenmiştir. Bu kanlı olaylar ilgili hadiste tarif edilen ortamla çok büyük benzerlikler taşımaktadır: “Şevval'de savaş naraları, Zilhicce'de harb ve kıtal olur, yine Zilhicce'de hacı talana uğrar, hatta caddeler kandan geçilmez ve haramlar çiğnenir. Beyt-ül Muazzam'ın yanında büyük günahlar işlenir.” (Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 37) Yukarıdaki hadiste, Beyt-ül Muazzama'nın (Kabe'nin) içinde değil, yanında çıkacak olaylara dikkat çekilmektedir. 1407 yılının Zilhicce Ayı'nda (Hac mevsiminde) meydana gelen olaylar da ilkinden farklı olarak Kabe'nin içinde değil yanında gerçekleşmiştir. En başta anlattığımız olay ise 1 Muharrem 1400'de Beyt-ül Muazzama'nın (Kabe'nin) bizzat içerisinde olmuştu. Her iki hadise de rivayetlerin işaretine uygun bir şekilde gerçekleşmiştir.
Doğu tarafından bir ateşin görünmesi“İkdiddurer isimli kitapta Mehdi'nin zuhur alametleri bahsinde geçiyor: Doğuda, semada üç gece görünen büyük bir ateşin çıkması. Mutad (alışılmışın dışında) şafak kızıllığı gibi olmayan bir kırmızılığın semada görülüp ufukta yayılması.” (Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 32) “Doğudan üç veya yedi gün ardı ardına büyük bir ateş zuhur edecek, gökte karanlık görülecek, gökte alışılmış olan kırmızılığın aksine bambaşka bir kızıllık yayılacak. Yeryüzünün duyup anlayabileceği bir dille nida edilecek.” (Kıyamet Alametleri, s. 166) “Yemin ederim ki bir ateş sizi saracaktır. O ateş bugün Berehut denilen vadide sönük vaziyettedir. O ateş içinde müthiş azap olduğu halde insanları kaplar. O ateş insanları, malları yakıp bitirir. Sekiz gün içinde rüzgar ile bulut gibi uçarak dünyanın her tarafına yayılır. Geceki sıcağı gündüzki hararetinden daha şiddetlidir. O ateş insanların başının üzerinden arşın altına kadar yaklaşarak yeryüzü ile gökyüzü arasında gökgürültüsü gibi korkunç gürültüsü olur, buyurdu.” (Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri, s. 461) Mehdi'nin çıkış öncesi alametlerinden olan bu ateş hakkında kısa bir açıklama yapmak yerinde olacaktır. Bilindiği gibi Temmuz 1991 yılında Irak'ın Kuveyt'i işgali sonrasında, Kuveyt'e ait petrol kuyularını ateşe vermesi sonucunda Kuveyt ve Basra Körfezi'ni çok büyük bir ateş sarmıştır. Ayrıca Hadis-i şerifin ilk kısmında ateş için "sönük bir vaziyettedir" denmektedir. Ateş, yanıcı bir maddenin yanmasıyla meydana gelen bir durum olduğuna göre burada sönük vaziyette bekleyen ateşin kendisi değil, ateşin yakacağı hammaddedir. Burada toprak altından çıkarılan petrole işaret edilmektedir. Nitekim hadisteki Berehut denilen yer, bir kuyunun adıdır. Bu kuyu petrol kuyusudur. Zamanı gelince bu kuyulardan çıkarılan petrol, yanmaya hazır bir ateş haline gelmektedir.
Güneş'ten bir alametin belirmesi“O, (Mehdi), Güneş'ten bir alamet belirinceye kadar gelmeyecektir.” (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 47) “Güneş alamet olarak doğmadıkça Mehdi çıkmayacaktır.” (Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 33) Güneş'te belirecek olan bu alamet, 20. yüzyılda görülen büyük patlama olabilir. Ayrıca 11 Ağustos 1999 yılında gerçekleşen Güneş tutulması yüzyılımızın son tam Güneş tutulmasıdır. İlk kez bu kadar çok insan Güneş tutulmasını, hem de bu kadar uzun bir süre izleyebilmiş, inceleme fırsatı elde etmiştir. Bu tutulmada dikkat çeken bir nokta da Türkiye'nin de bu tam tutulmanın en iyi izlendiği ülkelerden birisi olmasıdır. Bartın'dan Silopi'ye kadar, yaklaşık olarak 12 şehir ve 100 ilçe tutulmayı gözleyebilmiştir.
Peygamberimizin, Mehdiyet konusuna Kuran’da işaretolduğunu bildiren çeşitli hadisleri vardır
“Mehdi tıpkı Zülkarneyn ve Süleyman gibi dünyaya hükmedecektir.” (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 29) “Ashab-ı Kehf, Mehdi'nin yardımcıları olacaktır.” (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy il Ahir Zaman, s. 59) “Mehdi'nin yardımcılarının sayısı Talut ile nehri geçenler kadardır.” (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 57)
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: ALTINÇAĞ
Peygamberimiz Altınçağ’ı cennet benzeriözelliklerle tasvir etmiştir
Peygamberimizden aktarılan pek çok hadiste, yeryüzünde İslam ahlakının hakim olacağı bir dönemin yaşanacağına işaret edilmektedir. "Altınçağ" ismiyle bilinen bu dönem, hadislerden de anlaşılacağı üzere yarım yüzyıldan fazla sürecek "Asr-ı Saadet" benzeri bir devir olacaktır. İnsanlar Altınçağ'da hayatlarından o kadar memnun olacaklardır ki; bir hadisin ifadesine göre "zamanın nasıl geçtiğinin farkına varmayacaklar, bu güzelliklerden daha fazla yararlanmak için Allah'tan ömürlerinin uzatılmasını" isteyeceklerdir. Peygamberimizin bir diğer sözünde ahir zamandaki ortam şu şekilde tarif edilir: “… Küçükler keşke ben büyük olsaydım, büyükler de keşke ben küçük olsaydım diye temenni ederler... İyi insanların iyiliği artar, kötülere karşı bile iyilik yapılır.” (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 17)
Altınçağ’da görülmemiş bir bolluk olacaktırBu dönemde ürünlerde ve mallarda o zamana kadar görülmemiş bir bolluk olacağı, bu ürünlerin sayılıp, ölçülmeden her isteyene dağıtılacağı pek çok hadis-i şerifte de bildirilmektedir: Resul-i Ekrem efendimiz şöyle buyurdu: "Ümmetimin sonunda öyle bir devlet reisi olacak ki avuç avuç mal ve para avuçlayacak ve bu malı adet olarak ihata edip saymayacaktır." (Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahirzaman Alametleri, s. 433) “Mehdi insanlara malı ve eşyayı dağıtırken, saymadan bol bol verecektir.” (El-Kavlu’l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 24) “… Yeryüzü içindeki hazineleri dışarıya fırlatacaktır.” (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 45) “…Arz, içerisinde gizlediği bütün zenginliklerini, altından ve gümüşten sütunlar halinde dışarı atacak.” (Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahirzaman Alametleri, s. 464)
Teknolojik gelişmeler Altınçağ’daki bolluğunsağlanmasına uygun ortam oluşturacaktır“İnsanlar bir ölçek buğday ektiklerinde karşılığında yedi yüz ölçek bulacak... İnsan birkaç avuç tohum atacak, 700 avuç hasat edecektir... Çok yağmur yağmasına rağmen bir damlası bile boşa gitmeyecek.” (Kıyamet Alametleri, s. 164 / El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 24) Bu rivayette ahir zamanda modern tarıma geçilmesi, yeni üretim tekniklerinin geliştirilmesi, tohum ıslahı çalışmaları ve yağmur sularının yeni barajlar, göletler yapılarak değerlendirilmesi sonucunda oluşacak üretim artışına dikkat çekilmektedir.
Hayat pahalılığı ve darlık yılları bitecektirAltınçağ’da çok büyük bir zenginlik ve refah yaşanacaktır. İhtiyaç içinde olana istediğinden kat kat fazlası verilecek, hiçbir şey sayılıp ölçülmeyecektir. Peygamber Efendimiz de özellikle ümmetinin son döneminde, yani ahir zamanda Müslümanların büyük bir bolluk içinde yaşayacaklarını haber vermiştir: “…Öyle bir zaman gelecek ki o zamanda kişi (ayırdığı) altın sadakasıyla (taraf taraf) dolaşacak da sonra elinden sadakasını alacak hiçbir (fakir) kimse bulamayacak.” (Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahirzaman Alametleri, s. 462) “… O zaman ümmetim nimetlenecek, hayvanlar bolluk içinde ve arzın nebatatı çok fazla olacak…” (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 26) “… Muhakkak ki o zamanda mal çoğalıp su gibi akacak da, onu hiçbir kimse (tenezzül edip) kabul etmeyecektir.” (Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahirzaman Alametleri, s. 464)
Din aslına dönecektirPeygamberimizin hadislerinde ahir zamana yönelik bildirilen bir başka haber ise, İslam'dan uzak din anlayışının tamamen ortadan kalkışıdır. Altınçağ'da Peygamberimizden sonra gelişen bidatlarla dolu İslam anlayışı tamamen düzelecek ve din aslına dönecektir. Hadislerde bu konu ile ilgili olarak, ahir zamanda kaldırılmadık bidatın kalmayacağı ve "aynı peygamber gibi dinin icablarının yerine getirileceği" ifade edilmektedir. (Kıyamet Alametleri, s. 163) Bilindiği gibi Peygamberimizin ve sahabelerin vefatından sonra dinin içine Kuran’da bildirilen hükümlere zıt hurafeler, ibadet şekilleri sokulmuş, Resulullah adına sayısız hadisler, hükümler uydurulmuştur. Ve bunların birçoğu günümüze kadar gelmiştir. Yüzyıllar süren bu süreç içinde samimi Müslümanlar bunları elden geldiğince ayıklayarak, dinin aslını ayakta tutmaya çalıştılarsa da, bugün İslam adına ortaya atılan birçok konunun Kuran'da yerinin olmadığı açık bir gerçektir. Hiç şüphesiz neyin dine uygun olup neyin olmadığı konusunda başvurulabilecek tek kaynak Kuran'dır. Dolayısıyla ahir zamanda dine sonradan ilave edilmiş hurafeler, Kuran ölçü alınarak, birer birer uygulamadan kaldırılacaktır. Ancak bu şekilde gerçek din ortaya çıkacaktır. Altınçağ'da yaşanacak çok önemli başka bir olay, dinin aslına döndürülmesinde samimi Müslümanların çabası ve gayretidir. Bu dönemde İslam alemi içindeki ihtilaflar, ayrılıklar ortadan kalkacaktır. İslam tarihinin en büyük alimlerinden biri olan Muhyiddin Arabi "Fütühat-ül Mekkiye" isimli eserinde bu konuda şu tespiti bildirmiştir: “... dini Peygamberin zamanında olduğu gibi aynen uygulayacak. Yeryüzünde mezhepleri kaldıracak. Halis hakiki dinden başka hiçbir mezhep kalmayacak.” (Muhammed B. Resul El Hüseyin El Berzenci, Kıyamet Alametleri, s.186-187)
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM:KEHF SURESİ’NDENAHİR ZAMANA İŞARETLER
Kehf Suresi Peygamberimizin dikkat çektiği bir suredir
Kehf Suresi'nin ahir zamanla bağlantısı bulunduğuna dair Peygamberimizin pek çok hadisi mevcuttur. Bu hadislerden bazıları şu şekildedir: Nevvas b. Seman el-Kilabi'den (ra) rivayet edilmiştir. “Sizden kim Deccal'e yetişirse Kehf Suresi'nin evvelini onun üzerine okusun. Bu surenin sonu Deccal'ın fitnesinden kurtuluşunuzdur.” (Sünen-i Ebu Davud, 5/121) Ebu Ümame el-Bahili'den rivayet edilmiştir. “... kim onun (Deccal'in) cehenneminin belasına uğrarsa Allah'tan yardım dilesin ve Kehf Suresi'nin ilk ayetlerini okusun ki ateş İbrahim (as)'a olduğu gibi bu ateş de o kimseye soğuk ve selamet olsun.” (Sünen-i İbni Mace Tercemesi ve Şerhi, Haydar Hatipoğlu, Kahraman Yayınları, c. 10, s.332)
Kehf Suresi’nde bazı sırlar ve ahir zamanadair işaretler bulunmaktadırHz. Muhammed (S.A.V)'in Müslümanlara Kehf Suresi'ni mutlaka okumalarını tavsiye etmesinin hikmetlerinden biri, Kehf Suresi'nin ahir zamana bakan çok önemli işaretler taşımasıdır. Kehf Suresi'nde, ahir zamanda çıkacak olan Deccal'den ve onun yeryüzüne yaymak istediği dinsizlik akımlarından korunmak ve insanlığa bela getirecek olan bu fitneye karşı mücadele edebilmek için gerekli işaretler, ayrıca Müslümanların istifade edebileceği dersler bulunmaktadır. Peygamberimizin ahir zamanda bu sureyi dikkatle okumayı ve ezberde tutmayı tavsiye etmesi, bu duruma açık bir işarettir. Ayrıca Ashab-ı Kehf'in inkarcı kavimlerinin içinde yaşadıkları, ardından Hz. Musa'nın Allah'ın rahmet verdiği bir kişiden öğrendiği derin ilim ve bunun da ardından Hz. Zülkarneyn'in tüm dünyaya hakimiyet kurarak İslam ahlakını yayması üzerinde düşünülmesi gereken konulardır.
Kehf Suresi’nde, Kehf Ehli’ninolağanüstü durumu anlatılmaktadır
Sen, yoksa Kehf ve Rakim Ehli’ni bizim şaşılacak ayetlerimizden mi sandın? O gençler, mağaraya sığındıkları zaman, demişlerdi ki: “Rabbimiz, katından bize bir rahmet ver ve işimizden bize doğruyu kolaylaştır (bizi başarılı kıl).” (Kehf Suresi, 9-10)
Gençlerden oluşan Kehf Ehli'nin yaşadıkları alışılmışın dışında, metafizik olaylardır. Hayatlarının her anı mucizevi gelişmelerle doludur. Peygamber Efendimizin hadislerinde ahir zamanla bağlantısına dikkat çekilen Kehf Ehli'nin Kuran'da anlatılan bu durumu, ahir zamanda da insanların olağandışı, metafizik olaylarla karşılaşabileceklerine bir işarettir. Kehf Suresi'nin 10. ayetinde gençlerin bir yere "sığındıkları" bildirilmektedir. Kıssanın sonraki ayetlerinden anlaşıldığına göre, Kehf Ehli'nin mağaraya sığınmalarının nedeni dönemin baskıcı sisteminin oluşturduğu ortamdır. Kendi fikirlerini rahatça söyleyemeyen, doğruları anlatamayan, Allah'ın dinini gerektiği gibi tebliğ etmeleri engellenen Kehf Ehli, çözümü bu toplumdan uzaklaşmakta bulmuştur. Ancak bu durum, uzaklaşıp bekleme manasında değildir. Kehf Ehli mağaraya sığınmış, yaptıkları işleri Allah'ın kolaylaştırması, kendilerine rahmetinden yayması için dua etmişlerdir. Kısacası Kehf Ehli'nin mağaraya sığınmasının nedeni sadece beklemek değil, kendilerini bu süre içinde geliştirmek olmuştur. Ahir zamanda da totaliter rejimlerin olduğu yerlerde baskı altında olan Müslümanlar kendilerini gizleyeceklerdir. Bu vesileyle Allah'ın kendi üzerlerindeki rahmetini artırmasını, işlerini ve dine düşman fikir akımlarına karşı yürüttükleri mücadeleyi daha da kolaylaştırmasını umacaklardır.
Ashab-ı Kehf’in gizliliği belirli birsüreye kadar devam etmiştir
Böylelikle mağarada yıllar yılı onların kulaklarına vurduk (derin bir uyku verdik). Sonra iki gruptan hangisinin kaldıkları süreyi daha iyi hesap ettiğini belirtmek için onları uyandırdık. (Kehf Suresi, 11-12)
Kehf Ehli'nin yaşadığı haber verilen bu uyku halinin nedeni, kadere tabi olmanın getirdiği tevekkül ve huzur olabilir. Çünkü tüm kainatı bir kader üzere yoktan yaratan Allah, dünyada gerçekleşen bütün olayları da Müslümanların lehine tanzim etmektedir. Günümüzde de bir kısım Müslümanlar bir nevi rahmani uyku içindedirler. Bu sayede, insanları dinden uzaklaştırmaya çalışan materyalist ideolojilerin sebep olduğu belaların dehşetinden ve şiddetinden etkilenmemektedirler. Bu maddeci akımlar yüzünden oluşan ahlaki dejenerasyondan, zulüm ve kargaşadan etkilenmeden Kuran ahlakını yaşamayı sürdürmektedirler. Ashab-ı Kehf'in gizliliği, ayetten de anlaşıldığı gibi, belirli bir süreye kadar devam etmiştir. Daha sonra Allah'ın takdir ettiği zamanda, O'nun dilemesi ile bu gençler uyanmışlardır.
Kendi milletlerine Allah’ındinini tebliğ etmişlerdir
“Şunlar, bizim kavmimizdir; O'ndan başkasını ilahlar edindiler, onlara apaçık bir delil getirmeleri gerekmez miydi? Öyleyse Allah'a karşı yalan uydurup iftira düzenden daha zalim kimdir?” (Kehf Suresi, 15)
Bu ayette, Kehf Ehli'nin kendi milletlerine karşı yaptıkları tebliğ faaliyetinden bahsedilmektedir. Onlar, kendi dönemlerindeki müşrik topluluklara Allah'ın dinini tebliğ etmiş, onlardan Allah'a şirk koşmaktan vazgeçmelerini istemişlerdir. Ayrıca müşrik topluluklarını inkarlarını dayandıracakları bir delil göstermeye davet etmişler, onlar bir delil getiremediklerinde de müşriklerin yalancılıklarını ve iftiralarını açıklamışlardır. Aynı Kehf Ehli'nin yaşadığı dönemde olduğu gibi asrımızda da Müslümanlar Allah'tan başkasını ilah edinenlerden deliller istemektedirler. Ahir zamanda maddeyi ve tesadüfleri ilah olarak tanıtan putperest bir inanç mevcuttur; bu inanç Darwinizm'dir. Darwinizm, tüm kainatın başıboş ve rastgele tesadüfler sonucu oluştuğunu iddia eden, doğada sadece güçlü olanın hayatta kalacağı şekilde çatışmaya ve şiddete dayalı bir sistem olduğunu savunan din karşıtı bir iddiadır. Gerçekte Allah'ın sonsuz güç ve kudretiyle yoktan var ettiği cansız ve canlı varlıkları, başıboş tesadüflerin meydana getirdiğini iddia eden Darwinistler, bu iddialarıyla Allah'a karşı çok büyük bir iftirada bulunmaktadırlar.
İnkarcıların fikir sistemindentamamen uzaklaşmışlardır
(İçlerinden biri demişti ki:) "Madem ki siz onlardan ve Allah'tan başka taptıklarından kopup-ayrıldınız, o halde, (dağlara çekilip) mağaraya sığının da Rabbiniz size rahmetinden (bolca bir miktarını) yaysın ve işinizden size bir yarar kolaylaştırsın." (Kehf Suresi, 16)
İnkarcıların baskıları neticesinde Kehf Ehli, kendilerini tamamen tecrit etme ve inkarcılardan tamamen koparma ihtiyacını hissetmişlerdir. Mağaraya sığınma da bu tecrit durumunu ifade etmektedir. Allah bu dönemde Kehf Ehli'nin üzerindeki nimetini yaymış, onlara pek çok konuda kolaylık sağlamıştır. Bu kolaylık ve desteklerden en önemlisi ise iman edenlerin inkar edenlerin olumsuz etkilerinden uzak kalmaları olmuştur.
Kehf Ehli kendilerini gizlemekzorunda kalmışlardır
Çünkü onlar üzerinize çıkıp gelirlerse, sizi taşa tutarlar veya dinlerine geri çevirirler; bu durumda ebedi olarak kurtuluş bulamazsınız." (Kehf Suresi, 20)
Bu ayette "taşa tutarlar" ifadesiyle terörist bir karakter tarif edilmektedir. Günümüzde de dinsiz ideolojilerin etkisi altında kalan insanlarda bu karakter açıkça görülür. Örneğin komünist ideolojiyi benimseyen teröristler, vatanı korumak için cansiperane mücadele eden devlet görevlilerine, polislere ve jandarmalara, sadece devlete olan düşmanlıkları nedeniyle taş atmakta, saldırmaktadırlar. Bunu yapmalarındaki amaç ise bu kişileri yıldırmak, güçlerini azaltmaktır. Bu yolla komünizm taraftarları, kendi din düşmanı ideallerini gerçekleştirebilmeyi, ülkelerini kaosa ve kargaşaya sürükleyerek komünist bir sistemi hakim etmeyi amaçlamaktadırlar. Bu yüzden ahir zamanda insanların, dünyaya beladan başka bir şey getirmeyen kanlı ideolojilerden uzak durmaları, din aleyhtarı ideolojilerin provokasyonlarına, kışkırtmalarına kanmamaları, bozguncuların tarafında yer almamaları son derece önemlidir.
Onların sayısını sadece Allah veaz sayıda kişi bilmektedir
(Sonra gelen kuşaklar) Diyecekler ki: "Üç'tüler, onların dördüncüsü köpekleridir." Ve: "Beştiler, onların altıncısı köpekleridir" diyecekler. (Bu,) Bilinmeyene (gayba) taş atmaktır. "Yedidirler, onların sekizincisi köpekleridir" diyecekler. De ki: "Rabbim, onların sayısını daha iyi bilir, onları pek az (insan) dışında kimse bilemez." Öyleyse onlar konusunda açıkta olan bir tartışmadan başka tartışma ve onlar hakkında bunlardan hiç kimseye bir şey sorma. (Kehf Suresi, 22)
Ayette geçen "onları pek az (insan) dışında kimse bilemez" ifadesiyle Allah, derin bilgiye sahip çok az sayıda kişinin, bu sayıyı bilebileceğine işaret etmektedir. Örneğin bu kişi Hz. Hızır olabilir. Bunun yanı sıra Hz. Hızır'ın eğitiminden geçmiş ve ona tabi olmuş talebelerinin de, Allah'ın dilemesi ve bildirmesiyle bu bilgiye sahip olması mümkündür. Nitekim Kuran'da Allah'ın vahyetmesiyle elçilerin gaybdan yana bazı bilgilere sahip oldukları bildirilmektedir.
Hz. Musa ve genç yardımcısının “iki denizin birleştiği yere”yaptıkları yolculuk
Hani Musa genç yardımcısına demişti: "İki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim ya da uzun zamanlar geçireceğim." (Kehf Suresi, 60)
Bu ayette kullanılan "genç" kelimesi ile, bir iş yapılırken genç insanların da yardımını almanın ve onlarla birlikte hareket etmenin önemine işaret ediliyor olabilir. Gençlerin yaşlarının getirdiği enerjilerini, dinamizmlerini, güçlerini, şevk ve heyecanlarını Allah rızası için hayır işlerinde kullanmalarını teşvik etmek gereklidir. Nitekim ayetlerde de bu konuya dikkat çekilmekte, Hz. Musa'ya kavminden sadece bir bölüm gencin iman ettiğinden bahsedilmektedir:
Sonunda Musa'ya kendi kavminin bir zürriyetinden (gençlerinden) başka -Firavun ve önde gelen çevresinin kendilerini belalara çarptırmaları korkusuyla- iman eden olmadı. Çünkü Firavun, gerçekten yeryüzünde büyüklenen bir zorba ve gerçekten ölçüyü taşıranlardandı. (Yunus Suresi, 83)
Kehf Suresi'nin 60. ayetinde dikkat çekilen bir diğer konu ise Hz. Musa'nın üzerinde durduğu buluşma yeridir. Hz. Musa çıktığı yolculukta bir kişiyle buluşmayı hedeflemektedir ve kendisine bu buluşma yerinin "iki denizin birleştiği bir bölge" olarak bildirildiği anlaşılmaktadır. Hz. Musa'nın bahsettiği yer de dünya üzerinde bu tarife uyan bölgelerden herhangi birinde bulunabilir.
Hz. Musa’nın üstün merhametve ilim sahibi Hz. Hızır ile buluşması
Derken, katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu buldular. (Kehf Suresi, 65)
Allah kullarına karşı sonsuz merhamet sahibidir, Rahman ve Rahim'dir. Hz. Musa'nın buluşmak üzere yola çıktığı Hz. Hızır ise Allah'ın kendisine rahmet verdiği bir kişidir. Yani Allah'ın Rahman ve Rahim sıfatı Hz. Hızır üzerinde tecelli etmektedir. Allah, Hz. Hızır'a Kendi katından üstün bir ilim vermiş ve onu üstün bir kul kılmıştır.
Kehf Suresi’nde Hz. Zülkarneyn hakkındaönemli bilgiler verilmiştir
Sana (Ey Muhammed,) Zu'l-Karneyn hakkında sorarlar. De ki: "Size, ondan 'öğüt ve hatırlatma olarak' (bazı bilgiler) vereceğim. (Kehf Suresi, 83)
Ayette geçen "öğüt ve hatırlatma" ifadesi son derece önemlidir. Çünkü tarih boyunca Hz. Zülkarneyn kıssası çeşitli yorumcularca çok farklı şekillerde yorumlanmıştır. Ancak Allah Hz. Zülkarneyn kıssasının ilk ayetinde bu kıssanın aktarılmasının hikmetlerinden bazılarını bizlere açıkça bildirmektedir: Müminlere bir hatırlatma, öğüt verme ve hikmet bildirme...
Hz. Zülkarneyn güçlü bir iktidarave üstün bir ilme sahiptir
Gerçekten, Biz ona yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik ve ona herşeyden bir yol (sebep) verdik. O da, bir yol tuttu. (Kehf Suresi, 84-85)
Ayetlerden Hz. Zülkarneyn'in ülkesinde sorunların yaşanmadığı, iktidarının çok sağlam, akılcı ve güçlü olduğu anlaşılmaktadır. Allah ayette geçen, "ona herşeyden bir yol (sebep) verdik" ifadesiyle Hz. Zülkarneyn'e herşeye çözüm ve çare bulma gücü verdiğine dikkat çekmektedir. Hz. Zülkarneyn çok akıllı, ferasetli ve basiret sahibi bir mümindir. Allah'ın verdiği bu üstün özellikler sayesinde karmaşık gibi gözüken her türlü soruna hemen çözüm bulmakta, aksaklıkları gidermektedir.
Hz. Zülkarneyn sadece bir devlet adamı ve hakim değil,aynı zamanda bir mürşittir
Dedi ki: "Kim zulmederse biz onu azablandıracağız, sonra Rabbine döndürülür, O da onu görülmemiş bir azabla azablandırır. Kim iman eder ve salih amellerde bulunursa, onun için güzel bir karşılık vardır. Ona buyruğumuzdan kolay olanını söyleyeceğiz." (Kehf Suresi, 87-88)
Hz. Zülkarneyn konuşmalarında hemen Allah'ı ve ahiret gününü hatırlatmakta yani onlarla Müslümanca konuşmaktadır. Ayetlerde geçen ifadelerden Hz. Zülkarneyn'in Müslüman bir idareci, devletinin ise Müslüman bir devlet olduğu; tebası altındaki insanları eğittiği, onlara Allah'ın rızasına uygun tarzda hükmettiği açıkça anlaşılmaktadır. Hz. Zülkarneyn, karşılaştığı topluluğu hemen Allah'a imana, samimiyete, Kuran'da bildirilen salih amelleri, ibadetleri yerine getirmeye davet etmektedir. Bu kişileri teşvik etmek için dünya ve ahiret hayatındaki karşılığa dikkat çekmekte, böylece onları hidayete çağırmaktadır.
Hz. Zülkarneyn, kendisindenyardım istenilen bir liderdir
Dediler ki: "Ey Zu'l-Karneyn, gerçekten Ye'cuc ve Me'cuc, yeryüzünde bozgunculuk çıkarıyorlar, bizimle onlar arasında bir sed inşa etmen için sana vergi verelim mi?" (Kehf Suresi, 94)
Ye'cüc ve Me'cüc'ün bozgunculukları nedeniyle zor durumda olan bu kavim, Hz. Zülkarneyn'den kendilerine yardım etmesini istemekte, bu yardımın karşılığında da ona vergi vermeyi teklif etmektedirler. Buradan Hz. Zülkarneyn'in tek başına bir kişi olmadığı, bir devleti yönettiği anlaşılmaktadır. Aynı Hz. Süleyman gibi Hz. Zülkarneyn de devlet gücüne ve askeri güce sahiptir. Ayette işaret edilen bir diğer konu da Hz. Zülkarneyn'in yanında, dil uzmanları gibi, bayındırlık ve imar konularından da anlayan bir ekip olduğudur. Hz. Zülkarneyn'in bu konularla ilgilendiği, mimari ve imar teknolojisini iyi bildiği de yapılan yardım talebinden anlaşılmaktadır. Hatta bu konulardaki bilgisi ile tanındığı, meşhur olduğuna da ayetlerde işaret edilmektedir. Onun bu ünü nedeniyle, diğer devletler kendisinden bu yönde bir yardım istemektedirler. Tüm bu özellikleri, Hz. Zülkarneyn'in devletinin gücünü ve çapını anlamak için de bir delil niteliğindedir. Hz. Zülkarneyn'in hem batı tarafında hem de doğu tarafında böyle büyük saygı görmesi ve etkili olması onun dünyaya hakim bir devletin başında olduğunun göstergesi olabilir. Dolayısıyla ayetlerden onun, yeryüzüne barış, adalet ve güvenlik getirmekle sorumlu olduğunu bilen bir lider olduğunu anlıyoruz. Kendisini sadece kendi ülkesinden değil, dünyanın her bölgesinden sorumlu hissetmektedir. Hz. Zülkarneyn kıssasıyla ahir zamanda İslam ahlakının da -aynı Hz. Zülkarneyn'de olduğu gibi- tüm dünyaya hakim olacağına işaret edilmektedir.
Hz. Zülkarneyn kıssasıhakkında farklı bir yorumHz. Zülkarneyn kıssası hakkında akla gelen bir diğer ihtimal ise, bu kıssanın gelecekte gerçekleşecek olayları anlatıyor olmasıdır. Allah katında zaman tektir; gelecek, geçmiş ve şu an tek bir anda yaşanmaktadır. Nitekim Kuran'ın bazı ayetlerinde, kıyamet gününde, cennette ve cehennemde vuku bulacak her bir detay gerçekleşmiş ve sonuçlanmış olaylar olarak bizlere anlatılmaktadır. Bu ayetlerden biri şöyledir: Sur'a üfürüldü; böylece Allah'ın diledikleri dışında, göklerde ve yerde olanlar çarpılıp-yıkılıverdi. Sonra bir daha ona üfürüldü, artık onlar ayağa kalkmış durumda gözetliyorlar. (Zümer Suresi, 68)
Görüldüğü gibi ayette bildirilen olaylar geçmişte olmuş bitmiş olaylar gibi anlatılmaktadır. Oysa bunların tümü bizim için gelecektir, henüz gerçekleşmemiştir. Dolayısıyla Hz. Zülkarneyn kıssası da geleceğe dair bir olay olup, bize geçmiş zaman olarak anlatılıyor olabilir. Allah Kehf Suresi'nin 84. ayetinde Hz. Zülkarneyn için "... ona herşeyden bir yol (sebep) verdik" şeklinde buyurmaktadır. Burada Hz. Zülkarneyn'in gelecekte dünyanın her yerine hakim, büyük bir güce sahip olacağına işaret ediliyor olabilir. Günümüzde bir ülkenin -ya da bir liderin- dünya hakimiyetinden söz edebilmek için, bu ülkenin maddi gücünün yanı sıra, iletişim teknolojisine de sahip olması gerekmektedir. Bir liderin bölge bölge dolaşıp ülkeleri denetlemesi mümkün değildir. Bu nedenle liderin merkezi bir başkentte olup, diğer bölgeleri uydu ve çeşitli iletişim araçlarıyla kontrol altında tutması çok daha akılcıdır. Nitekim Kehf Suresi'nin 95. ayetinde geçen "Rabbimin beni kendisinde sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı (güç, nimet ve imkan), daha hayırlıdır" ifadesiyle, Hz. Zülkarneyn'in yerleşik bir düzene sahip olduğuna işaret edilmektedir. Kıssayı bu yönde incelediğimizde her ayetin farklı bir işareti olabileceğini görürüz. Örneğin Hz. Zülkarneyn'in önce batıya, sonra doğuya gittiği, daha sonra da geriye döndüğü bildirilmektedir. Bu ayetlerde, uydu yayınında kanalların değiştirilmesine, yayında kanal değiştirdikçe Hz. Zülkarneyn'in farklı bir bölge ile iletişim kurduğuna işaret ediliyor olabilir. Ayetlerde sürekli bir "bulma"ya dikkat çekilmektedir. Hz. Zülkarneyn'in "göze"nin yanında bir kavim "bulduğundan", doğu tarafında sözden anlamayan bir topluluk "bulduğundan" bahsedilmektedir. Bu "bulmalar" bir "arama" sonucunda oluşmaktadır ve uydu kanallarında yapılan bir "aramaya" bakıyor olabilir. Ayetlerde doğu tarafındaki halk için "güneşi kendilerine siper edinmemiş" denmektedir. Eğer bu bilgileri iletişim teknolojisini göz önünde bulundurarak yorumlarsak, burada iki farklı işaret olduğunu düşünebiliriz. Hz. Zülkarneyn uydu aracılığıyla bu bölgeleri izliyor ve onlar hakkında istihbarat elde ediyor olabilir. (En doğrusunu Allah bilir) Ayrıca bu ifade ile ahir zamanda pek çok alanda kullanılacak olan enfraruj teknolojisine de işaret ediliyor olabilir. Günümüzde enfraruj kameralar tıp, adli tıp, meteoroloji, kriminoloji, istihbarat, endüstri gibi pek çok alanda kullanılmaktadır. İnsan vücudu da bu kameralar aracılığıyla tüm detaylarıyla incelenebilmektedir. Ayetlerde Hz. Zülkarneyn'in hitap ettiği bildirilen topluluk tüm bir kavim ise, onlara uydu aracılığı ile ve televizyon yayını sayesinde hitapta bulunuyor olabilir. Bu şekilde dünyanın her yerindeki insanların şikayetlerini ve ihtiyaçlarını öğrenip, daha sonra hakim olduğu bu bölgeleri karargahından talimatla yönetmesi mümkündür. Ayetlerde geçen Yecüc ve Mecüc'ün bozgunculuğu klasik anlamda bir terör ya da anarşi olayı olabileceği gibi, yayın aracılığıyla yapılan bir bozgunculuk da olabilir. Diğer yayınları engelleyip, sadece kendileri bozgunculuk amaçlı bir yayın yapıyor olabilir. Hz. Zülkarneyn de bu yayını farklı yöntemlerle engellemiş, böylece bozgunculuğun önüne geçmiş olabilir. Örneğin ayette söz edilen demir ve bakırı kullanarak, bir elektromanyetik alan oluşturmuş, bu şekilde radyo ve televizyon yayınlarını bozmuş olabilir. Nitekim elektromanyetik kaynaklardan biri olan trafo, demir çekirdek etrafına bakır iletken sarılarak elde edilmektedir. Bu elektromanyetik alan çok güçlü olduğu takdirde radyo ve televizyon yayınlarını bozabilir. Bir diğer ihtimal ise çok büyük, kitlevi bir uydu anteni yapımına işaret edilmiş olmasıdır. Antenin büyük olmasının sebebi ise Yecüc ve Mecüc'ün yeryüzündeki tüm yayınları çalışmaz hale getiren bozucu etkisini aşabilmek için olabilir. Antenlerin yüzeyleri, genel olarak daha ucuz ve hafif olan alüminyumdan yapılır. Ancak antenin iletkenliğini artıracak en ideal malzeme aslında alüminyum değildir. Bakır çok daha ideal bir iletkendir. Bu bakımdan bakır tercih edilmiş olabilir. Ancak bu kadar büyük bir antenin bakır plakalarla kaplanması da akılcı değildir. Bunun yerine antenin yüzeyi eritilmiş bakırla kaplanırsa, hem kalıcı bir çözüm olur, hem de tek parça pürüzsüz bir yüzey elde edilerek antenin olabilecek en yüksek performansta çalışması gerçekleştirilir. Karşıt yayın yoluyla ya da elektromanyetik alan oluşturarak yapılan bu seti, görünmez bir engel olarak ifade etmek mümkündür. Nitekim bazı İslam alimleri Kehf Suresi'nin 93. ayetinde geçen ifadeyi "seddeyn" değil "süddeyn", Kehf Suresi'nin 94. ayetinde geçen ifadeyi ise "sedd" değil, "südd" şeklinde okurlar. Eğer "sedd" şeklinde okunursa bu "gözle görünen engel" manasına gelirken, "südd" şeklinde okunursa "gözle görülmeyen engel" anlamına gelmektedir. (En doğrusunu Allah bilir). Ayette geçen "Böylelikle, ne onu aşabildiler, ne onu delmeye güç yetirebildiler" (Kehf Suresi, 97) şeklindeki ifade de buna işaret ediyor olabilir. Çünkü bu büyük antenin yayınını engellemek isteyen Yecüc ve Mecüc'ün ya bu yayının üzerine çıkabilmeleri ya da bu yayını delmeleri gerekmektedir. Uluslararası literatürde korsan yayınların herhangi bir yayının arasına girerek, illegal yayın yapmasına da "yayın delme" adının verilmesi manidardır. Bu yorumla değerlendirildiğinde "hemen hiçbir söz anlamayan" tabirinin de yapılan uydu yayınını, bazı zamanlar kavrayamayan bir kavme işaret ettiği düşünülebilir. Bu kavim yayının bozulduğu anlarda sözü anlayamıyor, sonra yayın düzeldiğinde de makul olarak hemen kavramaya başlıyor olabilir. (En doğrusunu Allah bilir.) Kehf Suresi'nin 86. ayetinde geçen "... kara çamurlu bir göze" şeklindeki ifade de dikkat çekicidir. Çünkü normal bir televizyon ekranında güneşin batışı küçük bir su gözesinde batış gibidir. Televizyonda görüntülerin rengi değişir ve deniz sathındaki bir batış ekranda grileşeceği için, dışarıdan bu görüntüyü izleyen bir kişi için güneş, kara görünümlü bir gözede batıyormuş gibi gözükür. "Aynin hami'e" ifadesinde geçen "ayn=göz" ve "hami'e=bulanık" kelimelerinin bu anlamları da göze ve televizyondaki görüntünün bulanıklığına işaret ediyor olabilir. Ayrıca hem batı hem de doğu tarafı ile iletişim içinde olması, bir tarafta güneş doğarken diğer tarafta güneş batması da dünyanın farklı bölgeleri ile bağlantı içinde olduğuna işaret ediyor olabilir.
Kehf Suresi’ndeki bazı ayetlerin ebced değerleri günümüzeçok yakın zamanlara bakmaktadır
Onların kalpleri üzerinde (sabrı ve kararlılığı) rabtetmiştik... (Kehf Suresi, 14)
HİCRİ: 1400 MİLADİ: 1979
Dedi ki: Rabbimin beni kendisinde sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı (güç nimet ve imkan) daha hayırlıdır... (Kehf Suresi, 95)
HİCRİ: 1409, MİLADİ: 1988 (Şeddesiz)
Gerçekten Biz ona yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik... (Kehf Suresi, 84)
HİCRİ: 1440, MİLADİ: 2019 (Şeddeli)
Kehf Suresi'nde hicri 14. yüzyıl başına yani Miladi olarak 20. yüzyılın sonu ve 21. yüzyılın başına bakan bir işaret ise Kehf Suresi'nin sıra numarası ile ayet sayısının çarpımından elde edilen 1980 rakamıdır. Bu rakam Hicri 14. asrın başlarına tekabül etmektedir.
18. Sure Kehf Suresi 110 ayet 18 X 110 = 1980
Bediüzzaman Said Nursi de birçok sözünde ahir zamanın başlangıcı olarak aynı tarihlere işaret etmiştir. Örneğin bir sözü şu şekildedir: “İşte bu hakikati bilmeyen insafsız insanlar derler ki: "Ahiretin tafsilatını ders alan müteyakkız kalbli, keskin nazarlı olan sahabelerin fikirleri niçin bin sene hakikatten uzak olarak fikirleri düşmüş gibi, istikbal-i dünyevide bin dörtyüz sene sonra gelecek bir hakikati asırlarında karib zannetmişler?”9 Üstad burada, sahabelerin yaşadığı dönemden "1400 sene sonra"sından bahsederek, ahir zamanın 1980'li yıllara tekabül edeceğine işaret etmiştir. Burada ne 1373, ne 1378, ne de 1398 denmemiş, tam 1400 denmiştir. Yani Hicri 14. yüzyıl. Kehf Suresi iman edenler için çok önemli bir müjde içermektedir. Bu müjde, Peygamberimizin de hadislerinde bildirdiği, kutlu bir dönem olan ahir zamanın yaklaşmasıdır. Kehf Suresi bu açıdan bakıldığında, İslam'ın ahir zamanda geçireceği başlangıç, gelişme ve Hz. İsa'nın gelişi ile birlikte sonuçlanacak olan hakimiyet dönemlerine işaret etmektedir.
BEŞİNCİ BÖLÜM: HAZRETİ SÜLEYMAN
Hz. Süleyman'a o güne kadar benzerigörülmemiş bir mülk verilmiştir
Rabbim, beni bağışla ve benden sonra hiç kimseye nasib olmayan bir mülkü bana armağan et. Şüphesiz Sen, karşılıksız armağan edensin. (Sad Suresi, 35)
Yukarıdaki ayette haber verilen Hz. Süleyman'ın duasına Allah icabet etmiş ve onu Kendi katından çok büyük nimetlerle ve üstün ilimlerle desteklemiş, ona hiç kimsenin ulaşamayacağı bir mülk, görkemli bir saltanat, eşi ve benzeri bulunmayan bir hakimiyet vermiştir. Hz. Süleyman'ın hayatından bazı bölümlerin aktarıldığı ayetlerde bu zenginlikten, güç ve iktidardan, sahip olduğu ilimleri kullanış şeklinden pek çok detay verilir.
Hz. Süleyman'a kuşların konuşma dili öğretilmiştirAllah Hz. Süleyman'a kuşların konuşma dilini öğretmiş ve bu üstün ilim sayesinde ordusunda kuşlardan oluşan bir bölük kurmasını sağlamıştır. Hz. Süleyman bu vesileyle kuşlarla bağlantı kurmuş, onlara dilediği şekilde hükmedebilmiştir. Bu durum tümüyle Allah'ın Hz. Süleyman'a olan rahmetinin bir sonucudur.
... Ey insanlar, bize kuşların konuşma-dili öğretildi ve bize herşeyden (bol bir nimet) verildi. Gerçekten bu, apaçık bir üstünlüktür. (Neml Suresi, 16)
Hz. Süleyman kıssasındaki bu bilgiden, bazı önemli sonuçlar çıkmaktadır: - Kuşların, diğer insanların duyamadığı özel bir dalga boyunda, kendilerine has bir konuşmaları vardır. Hz. Süleyman'a bu özel frekanstaki konuşmayı anlayabilecek bir ilim verilmiştir. Bu, teknolojik bir imkanla da olmuş olabilir. - Süleyman Peygamber, kuşların bu farklı frekanslardaki sesli iletişimini anlaması sayesinde onlara çeşitli emirler vermiş, kuşlar da onun bu emirlerini yerine getirmiş olabilirler. (En doğrusunu Allah bilir.) - Hz. Süleyman kuşları kimi zaman haber taşımada, kimi zaman da istihbarat toplamada kullanmış ve bu şekilde çok önemli sonuçlar elde etmiştir. Bu ilim, onun diğer ülkelerle iletişimini kolaylaştırmış, çok zor ulaşılabilecek bölgelere rahatlıkla ulaşmasına imkan vermiştir. (En doğrusunu Allah bilir) - Bu ayetle, ahir zamanda benzeri kullanılacak olan üstün bir teknolojinin varlığına dikkat çekiliyor olabilir. Bu kıssada geçen kuşlarla, bildiğimiz kuşlara değil, bugün kullanılmakta olan pilotsuz uçaklara da işaret ediliyor olması muhtemeldir. - Bunların dışında, Hz. Süleyman diğer ülkeler ve düşmanları hakkında istihbarat elde etmek için kuşlara verici yerleştirmiş, bu şekilde hem görüntü hem de ses kaydı elde etmiş, elde ettiği kayıtları ülkesinin yönetiminde çeşitli şekillerde kullanmış olabilir. - Hz. Süleyman'ın cinler ve şeytanlar üzerinde büyük bir hakimiyeti olduğu bilinmektedir. Allah Sebe Suresi'nin 12. ayetinde "... Onun eli altında Rabbinin izniyle iş gören bir kısım cinler vardı..." şeklinde bildirmektedir. Enbiya Suresi'nin 82. ayetinde ise "... Onun için denizde dalgıçlık yapan ve bundan başka iş(ler) de gören şeytanlardan kimseleri de (emrine verdik)..." diye buyurulmaktadır. Bu yönüyle düşünüldüğünde kuşlardan kasıt, kuş görünümündeki cinlerden meydana gelen bir ordu olabilir. - Ayrıca bir başka ihtimal de, ayette söz edilen kuşların, cinler vasıtasıyla yönlendiriliyor olmasıdır. Ve Süleyman Peygamber de cinler vasıtasıyla kuşlara istediği tüm işleri yaptırmış olabilir. - Kuran, Allah'ın kıyamete kadar tüm insanlar için geçerli kıldığı kitabıdır. Dolayısıyla Hz. Süleyman kıssasında anlatılan olayların benzerleri ahir zamanda da yaşanacak olabilir. Bu ayetler, Allah'ın cinleri ve şeytanları ahir zamanda da insanların hizmetine vereceğine işaret olabilir. Yine bu kıssada işari manada dikkat çekilen yüksek teknolojiden, ahir zamandaki insanların çok yoğun olarak istifade edeceğine dikkat çekiliyor olabilir. (En doğrusunu Allah bilir.)
Hz. Süleyman'ın dişi karıncayı anlaması
(Süleyman) Bu sözü üzerine tebessüm edip güldü ve dedi ki: "Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın salih bir amelde bulunmamı ilham et ve beni rahmetinle salih kulların arasına kat." (Neml Suresi, 19)
- Hz. Süleyman'ın, karıncaların kendi aralarındaki konuşmalarını duymasında da ahir zamanda bilgisayar teknolojisinde yaşanacak olan gelişmelere yönelik bazı dikkat çekici işaretler bulunuyor olabilir. - Günümüzde "Silikon Vadisi" terimi teknoloji dünyasının merkezini ifade etmektedir. Hz. Süleyman kıssası'nda da bir "karınca vadisi"nden bahsedilmesi son derece manidardır. Allah bu ayetle ahir zamanda yaşanacak olan ileri bir teknolojiye dikkat çekiyor olabilir. - Ayrıca günümüzde karıncalar ve bazı böcek türleri yüksek teknoloji alanında yoğun olarak kullanılmaktadır. Bu canlılar örnek alınarak geliştirilen robot projeleri, savunma sanayinden teknoloji alanına kadar pek çok alanda hizmet vermeyi amaçlamaktadır. Ayette bu gelişmelere de işaret olabilir.
Ahir zamana yönelik müjdeler
Hz. Süleyman'ın ve Hz. Zülkarneyn'in yaşadıkları dönemlerde gerçekleşmiş olan bu dünya hakimiyeti tüm Müslümanlar için çok büyük bir müjdedir. Çünkü bu kıssalarda ahir zamana yönelik önemli işaretler bulunmaktadır. Allah'ın sınırlarını titizlikle koruyan, İslam ahlakını dünya üzerinde hakim kılmak için ciddi bir çaba sarf eden ve hiçbir zorluk karşısında yılgınlık göstermeyen Müslümanlar, tarihin her döneminde mutlaka üstün geleceklerdir. Allah'ın yardımı ve desteği mutlaka onların yanında olacaktır. Hz. Süleyman ve Hz. Zülkarneyn yukarıda saydığımız özelliklerinin dünyadaki karşılığını güçlü bir hakimiyetle (ve elbette Allah'ın diğer pek çok manevi lütfu ile) almışlardır. Ahir zamanda aynı hakimiyet Allah'ın izniyle mutlaka gerçekleşecektir.
İslam ahlakının bu büyük hakimiyeti -daha önce de vurguladığımız gibi- Peygamber Efendimizin bazı hadislerinde Hz. Süleyman ve Hz. Zülkarneyn'in dünya hakimiyetlerine benzetilerek tarif edilmiştir. Bunlardan bazıları şöyledir: Mehdi tıpkı Zülkarneyn ve Süleyman gibi dünyaya hükmedecektir. (El Kavlul Muhtasar Fi Alamatil Mehdiy-il Muntazar, s. 29) Tüm olarak yeryüzünün meliki dört tanedir. Onların ikisi: Zülkarneyn ve Süleyman müminlerden, diğer ikisi, Nemrud ve Buhtunnasr kafirlerdendir. Yere beşinci olarak ehli beytimden biri sahip olacak. Yani Mehdi. (Mektubat-ı Rabbani, 2/1163)
Mehdi'nin çıkışından hemen önceki durum
• Ahir zamanda ümmetimin başına sultanlarından şiddetli belalar gelir, öyle ki yerler Müslümanlara dar gelir. (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 12) Bu hadis, Mehdi gelmeden önce bazı Müslüman ülkelerde, din ahlakından uzak, zalim ve acımasız karakterli veya başarısız kişilerin iktidarda olacağına işaret etmektedir. Gerçekten de bugün İslam dünyasının bir bölümünde iktidarda olan yöneticiler, Müslüman halka eziyet etmekte, baskıcı ve despot rejimleri ile insanları ezmektedirler. Bir kısmında ise, ehil olmayan yöneticiler nedeniyle halk çeşitli belalara maruz kalmaktadır. Irak, Libya, Suriye, Somali, Etiyopya, Afganistan, Tunus ve Cibuti gibi ülkeler başta olmak üzere Müslümanlar, ülke yönetimindeki liderler tarafından baskı altına alınmakta, çeşitli zorluk ve sıkıntılara maruz bırakılmaktadırlar. Müslümanların dinlerini özgürce yaşamaları ve ibadetlerini yerine getirmeleri engellenmekte, ekonomik sıkıntılar yaşamı zorlaştırmaktadır.
• Tozlu dumanlı, karanlık bir fitne görülecek, bunu diğerleri takip edecek... (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 26) Fitne, "insanın akıl ve kalbini doğrudan doğruya hak ve hakikatten saptıracak şey, savaş, azdırma, karışıklık, ihtilaf, kavga" gibi anlamlara gelen bir kelimedir.15 Hadiste bu fitnenin ardında toz ve duman bırakacağı belirtilir. Ayrıca bu fitnenin "karanlık" olarak nitelendirilmesi, nereden geldiği belli olmayan, umulmadık bir olay olduğuna işaret kabul edilebilir. Bu açılardan bakıldığında söz konusu hadisin, 11 Eylül 2001 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri'nin New York ve Washington şehirlerinde meydana gelen, dünya tarihinin en büyük terör olayı olarak nitelendirilen saldırıya işaret etmesi muhtemeldir. Televizyon ekranlarında ve gazetelerde de şahit olunduğu gibi, bu iki büyük terör olayının ardından büyük bir toz bulutu ve duman çevreyi sarıp kuşatmıştır... ... Bu olay, hem dünya tarihinin en büyük terör saldırılarından biri olması, hem diğer alametlerle yakın dönemlerde vuku bulması ve ayrıca hadiste yapılan tarife benzer özellikler taşıması sebebiyle son derece önemlidir. Dolayısıyla binlerce masum insanın ölümüne ve yaralanmasına neden olan, insanlık tarihinin bu en elim terör olayı, hadiste haber verilen ve Mehdi'nin çıkışının bir alameti olarak bildirilen "tozlu dumanlı, karanlık fitne" olabilir.
• Mehdi'den önce, yaygın katliamların vuku bulacağı büyük bir fitne görülecektir. (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 37) Peygamberimizin Mehdi'nin gelişi ile ilgili bildirdiği hadislerin büyük bir kısmında, Mehdi gelmeden önce dünyada karmaşa, güvensizlik ve huzursuzluğun hakim olacağı üzerinde durulmaktadır. Savaşlar ve çatışmaların yanı sıra, toplu katliamların yaşanacak olması da bu dönemin belirgin özellikleri arasındadır. Ayrıca hadiste katliamların yaygın olacağına, yani tüm dünya çapında yaşanacağına dikkat çekilmektedir. Geçtiğimiz yüzyılda iki büyük dünya savaşı yaşanmış ve sırf bu savaşlarda 65 milyon insan hayatını kaybetmiştir. 20. yüzyıl boyunca siyasi nedenlerle katledilen sivillerin sayısının 180 milyonu aştığı tahmin edilmektedir. Bu, daha önceki yüzyıllarla kıyaslandığında olağanüstü derecede yüksek bir rakamdır.
• Masum insanlar katloluncaya kadar Mehdi çıkmayacak ve katliamlara yerde ve göktekiler, artık tahammül edemez bir hale geldiğinde zuhur edecektir... (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 37) Mehdi'nin çıkışı ile ilgili hadislerde katliamların yaygınlaşmasından bahsedilirken, bu katliamların masum insanları hedef alacağına özellikle dikkat çekilmiştir. Daha önce de ele aldığımız gibi, günümüzde hemen hemen tüm savaşlarda asıl hedef sivil halk olmaktadır. Katliamlar da asıl olarak sivil ve masum halka yönelik olarak gerçekleştirilmekte, çoğunlukla çocuklar, yaşlılar ve kadınlar katledilmektedir. Özellikle kendilerini savunma imkanı olmayan bu insanların seçilmiş olması katliamların çapının geniş, hayatlarını kaybeden insanların sayısının yüksek olmasına neden olmaktadır. Terörizmin amacı halk arasında korku ve dehşet yaymak olduğundan, bu tür saldırıların asıl yöneldiği kesim çoğunlukla sivil halktır.
• Hiçbir tarafın ondan mahfuz kalmayacağı bir fitne zuhur edecek, bu fitne kaldığı yerden hemen başka bir tarafa yayılacak... (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 21-22) "Fitne" kelimesi ise daha önce de belirtildiği gibi "savaş, karışıklık, kavga, ihtilaf" gibi anlamlara da gelmektedir. Kelimenin bu anlamları düşünüldüğünde özellikle son bir asırdır, hadiste de ifade edildiği gibi "kaldığı yerden hemen başka bir tarafa yayılan" savaşlar, iç çatışmalar, kargaşalar dünyanın dört bir yanında bitip tükenmeden devam etmektedir. Özellikle geride bıraktığımız 20. yüzyıl "Savaşlar Yüzyılı" olarak anılmaktadır. İçinde bulunduğumuz 21. yüzyıl ise savaşlar ve terör olayları ile başlamıştır ve halen de bunlar dünyanın dört bir yanında devam etmektedir.
• İnsanların ümitsiz olduğu ve "Hiç Mehdi falan yokmuş" dediği bir sırada Allah Mehdi'yi gönderir... (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 55) Yukarıdaki hadiste Altınçağ alametlerinden birinin insanların "Mehdi'nin gelmeyeceği yönünde" bir ümitsizliğe kapılmaları olduğu bildirilir. Ahir zamanda, savaşlarla, yoklukla, açlıkla, adaletsizliklerle, ahlaki çöküşle ve çeşitli salgın hastalıklarla iç içe yaşayan insanlar tüm bu olumsuzlukların ortadan kalkabileceğine dair inançlarını yitirirler. Müslümanlar arasında da pek çok kişi, Altınçağ'ın başlayıp, İslam ahlakının dünya üzerinde hakim olacağı yönündeki beklentilerini kaybeder ve fitnelerin artarak devam edeceğine inanır. Nitekim günümüzde de bu ruh halinin örnekleri sık sık görülmektedir. Peygamber Efendimizin Mehdi'nin gelişi ve Altınçağ'da yaşanacak olan güzelliklerle ilgili çok sayıda hadisi olmasına rağmen birçok kişi böyle bir dönemin yaşanmayacağını zannetmektedir. İşte bu zan da ahir zaman alametlerinden biridir. Altınçağ, bu ümitsizlik halinin insanlar arasında yaygınlaştığı bir zamanda, Allah'ın insanlara olan rahmeti sayesinde başlayacaktır.
• İnsanlar 95. seneye kadar malik olacak, yani işleri iyi gidecek, 97 veya 99. senede mülkleri zail olacak... (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 54) Hadisteki "95. sene" şeklindeki ifade ile 1995 yılına dikkat çekiliyor olması muhtemeldir. 1995 yılı insanların nispeten daha müreffeh bir yaşam sürdükleri, yaşam koşullarının çok zorlaşmadığı bir dönemdir. Nitekim hadiste bu yıl içinde "işlerin iyi gideceği" haber verilmektedir. Yani bu dönemde insanlar yaşamlarını idame ettirebilecek bir gelire sahiptirler ve hala mülk edinebilecek kadar zengindirler. Ancak 1997-1999 yılları ekonominin çok kötüleştiği, fakirliğin ve yokluğun arttığı bir dönemdir. Bu yıllar arasında malın ve mülkün değeri kalmayacaktır. Günümüzde Arjantin örneğinde de görüldüğü gibi bu olay gerçekleşmiştir ve halen de şiddetle devam etmektedir.
• Ondan önce Şam ve Mısır melikleri öldürülecektir... (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 49) Mısır'ın yakın tarihi incelendiğinde hadiste de belirtildiği gibi bir "melikin" öldürüldüğü görülmektedir: 1970 yılında Mısır'ın başına geçen ve 11 yıl iktidarda kalan Enver Sedat. Enver Sedat 1981 yılında bir resmi geçit sırasında muhalifleri tarafından düzenlenen bir suikast sonucunda hayatını yitirmiştir. Mısır tarihinde öldürülen yöneticilerden diğerleri de, 1910 yılında suikaste uğrayan Başbakan Boutros Ghali, 1945 yılında öldürülen Mısır Başbakanı Ahmed Maher Paşa ve 1948'de yine bir suikast sonucu öldürülen Mısır Başbakanı Mahmoud Nukrashy Paşa'dır. Şam kelimesi ise, yalnızca Suriye'deki Şam şehri için kullanılmaz. Şam, Arapçada kelime anlamı olarak "sol" anlamına gelir ve eskiden beri Hicaz bölgesinin (Mekke ve Medine şehirlerinin bulunduğu bölge) sol tarafında kalan ülkeleri ifade eder.19 Şam bölgesi yöneticilerinden de suikaste uğrayan çok sayıda kişi olmuştur. Bunlardan birkaç örnek şöyledir; 1920'de öldürülen Suriye'nin eski Cumhurbaşkanı Salah Al-Deen Beetar, 1921'de öldürülen Suriye Başbakanı Droubi Paşa, 1949'da suikaste uğrayan Suriye Başbakanı Muhsin al-Barazi, 1951'de öldürülen Ürdün Kralı Abdullah, 1982'de bombalı suikaste uğrayan Lübnan'da Falanjist Lideri Beşir Cemayel... Mehdi döneminde Hz. Süleyman ve Hz. Zülkarneyndönemleriyle olan benzerlikler
Mehdilik, Hz. Süleyman'ın ve Hz. Zülkarneyn'in üstün ahlaklarının, ahir zamanda yeniden, daha değişik ve geniş bir zeminde hayat bulmasıdır. Hz. Süleyman'ın ve Hz. Zülkarneyn'in şahs-ı manevileri, ruhları, mantıkları, akıl tecellileri, sosyal tecellileri ahir zamanda kendini gösterecektir. Hz. Süleyman, Hz. Zülkarneyn ve Mehdi dönemleri, İslam'ın, güzel ahlakın yeryüzünde yaygın şekilde yaşanmasıdır. Her üçü de Allah'ın beğendiği dönemlerdir. Kuran'da ve Peygamberimizin hadislerinde bildirilen Buhtunasr, Nemrut ve Firavun dönemleri ise şeytaniyetin ve imansızlığın hakim olduğu dönemlerdir. Bu dönemlerin hemen ardından Allah nasıl İslam ahlakını hakim ettiyse, ahir zamanda yani dünyanın son döneminde de Rabbimiz İslam ahlakının hakim olduğu bir dönemi kullarına yaşatacaktır. İşte bu Altınçağ'dır. Bu çağ, Hz. Süleyman ve Hz. Zülkarneyn devirlerinin daha geniş çaplı bir yansıması ve tecellisidir. Bir başka deyişle Mehdilik, huzur, mutluluk, sevgi, kardeşlik, vefa, barış, fedakarlık, insancıllık, yardımseverlik gibi özelliklerin dünyaya hakim olmasıdır. Hz. Süleyman ve Hz. Zülkarneyn ile Altınçağ dönemi arasındaki benzerliklerden bazı örnekleri şu şekilde sıralayabiliriz:
- Mehdi'nin Dünya Hakimiyeti Daha önce de vurguladığımız gibi Hz. Süleyman ve Hz. Zülkarneyn İslam ahlakını dünyaya hakim kılmışlardır. Çok geniş bir coğrafyaya hükmetmiş, çok güçlü bir orduya sahip olmuşlardır ve onların dönemi bu yönüyle Altınçağ ile çok büyük benzerlikler göstermektedir. Altınçağ dönemi de İslam ahlakının tüm dünyaya hakim olacağı, insanların akın akın Müslüman olacakları, inkarcı ideolojilerin yeryüzünden silineceği, dinin Peygamberimiz dönemindeki şekliyle yaşanacağı bir dönemdir. Bazı hadislerde Altınçağ dönemindeki hakimiyet şu şekilde tarif edilmektedir: (Mehdi) bütün dünyaya malik olacaktır. (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 10) Mehdi doğu ile batı arasındaki her yeri fetheder. (El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamat-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 56)
- Mehdi'nin Sahip Olduğu Özel İlim ve Hz. Süleyman'a ve Hz. Zülkarneyn'e Bağışlanan Büyük İlimler Kitabın önceki bölümlerinde Allah'ın Hz. Süleyman'a çeşitli ilimler lütfettiğinden bahsettik. O, Allah'ın dilemesiyle cinlere ve şeytanlara hükmetmiş, kuşlarla konuşmuş, karıncaların kendi aralarındaki konuşmalarını duyabilmiş, rüzgar ve bakır madeni onun emrine verilmiştir. Bunların her biri Hz. Süleyman'ı diğer insanlardan ayıran mucizevi özelliklerdir. Hz. Zülkarneyn için de Kuran'da, "İşte böyle, onun yanında "özü kapsayan bilgi olduğunu" (veya yanında olup-biten herşeyi) Biz (ilmimizle) büsbütün kuşatmıştık." (Kehf Suresi, 91) şeklinde bildirilmektedir. Bundan da anlaşıldığı gibi Allah'ın ilim verdiği kullardandır. Mehdi de aynı bu iki kutlu insan gibi çok özel ilimlere sahip olacaktır. Taşköprülüzade Ahmet Efendi, Mevzuatu'l ulum isimli eserinde (11/246) Mehdi'nin cifr ilmine vakıf olacağını kaydetmiştir. Bir diğer hadiste ise Mehdi hakkında şu bilgi verilmektedir: O kimsenin bilemediği gizli bir duruma kılavuzlandığı için kendisine Mehdi denilmiştir. (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 77) Peygamberimiz ayrıca Mehdi'nin tıpkı Hz. Süleyman gibi hayvanların dilini bileceğini ve yine tıpkı Hz. Süleyman gibi insanların yanı sıra cinler üzerinde de hakimiyeti olacağını bildirmiştir: O (Mehdi), doğrulanmış, kuş ve bütün hayvanların dillerini bilen biridir. Onun için adaleti, bütün insanlar ve cinlerce cari olacaktır. (Kıyamet Alametleri, s. 188)
- Barış Yanlısı Olmaları ve Diplomasi Yolunu Tercih Etmeleri Hz. Süleyman'ın komşu ülkelerle olan ilişkilerinde hoşgörülü, affedici ve barış yanlısı bir tutum içinde olduğunu daha önce vurgulamıştık. O, sorunları diplomasi yoluyla çözmeyi tercih etmekte ve demokratik yöntemler izlemekteydi. Hz. Süleyman yaşadığı dönemde çok üstün bir kültür oluşturmuş ve hakimiyetini de diplomasiyle, sanatla ve kültürle sağlamıştır. Çok güçlü, karşı konulamaz ordulara sahip olmasına rağmen, askeri gücünü kullanmamıştır. Hz. Zülkarneyn ise çevresindeki halklar tarafından "yeryüzünde bozgunculuğu ve fitneyi önleyen kişi" olarak tanınmış, insanlara barış ve huzur getiren bir lider olmuştur. Hz. Süleyman ve Hz. Zülkarneyn dönemleri bu yönüyle Altınçağ dönemiyle çok büyük benzerlikler göstermektedir. Altınçağ'da da insanlar kendi istekleriyle Müslüman olacak, hiçbir savaşa gerek kalmadan İslam ahlakı tüm dünyaya hakim olacaktır. Bu dönemi tasvir eden hadislerde şu şekilde belirtilir: Zamanında ne bir kimse uykusundan uyandırılacak, ne de bir kimsenin burnu kanayacaktır. (El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 42) Mehdi, Peygamberin yolunda gidecek, uyuyan kişiyi uyandırmayacak, kan da akıtmayacaktır. (Kıyamet Alametleri, s. 163) Hadislerde de belirtildiği gibi Mehdi tüm dünyaya İslam ahlakını, barış yoluyla hakim edecek, savaş ve şiddetten kaçınacaktır. Mehdi'nin izleyeceği yol tüm dünya çapında büyük bir kültürel atılım ile insanların İslam ahlakına yöneltilmesi olacaktır. O dönemde Allah'ın izniyle aşağıdaki ayetler tecelli edecektir:
Allah'ın yardımı ve fetih geldiği zaman ve insanların Allah'ın dinine dalga dalga girdiklerini gördüğünde, hemen Rabbini hamd ile tesbih et ve O'ndan mağfiret dile. Çünkü O, tevbeleri çok kabul edendir. (Nasr Suresi, 1-3)
- Din Ahlakına Davet Konusunda Kararlı Olmaları ve Hızlı Davranmaları Hz. Süleyman aldığı akılcı ve seri kararlar ile tüm müminler için çok önemli bir örnektir. Sebe Ülkesi'ni iman etmeye davet etmek için yazdığı mektup onun tebliğ gücünü gösterirken, ilim sahibi bir kişinin aracılığıyla Sebe Melikesi'nin tahtını getirtmesi hızlı karar alma konusuna verdiği önemi ortaya koymaktadır. Hz. Zülkarneyn'in Yecüc ve Mecüc isimli kavmin bozgunculuğunu önlemek için hemen kıyamete kadar yıkılamayacak kadar güçlü bir set inşa etmesi de onun gücünün ve akılcılığının bir göstergesidir. Altınçağ da bu yönüyle Hz. Süleyman ve Hz. Zülkarneyn dönemine çok büyük benzerlik gösterecektir. Altınçağ döneminde insanlar akın akın İslam'a yönelecek, bunun için çok geniş kapsamlı ve seri çalışmalarda bulunulacaktır. Toplumlar birbiri ardına İslam ahlakını benimseyecek, inkarcı ideolojiler hızlı ve kalıcı girişimlerle dünya üzerinden kalkacak, her türlü zulüm sistemi tarihin karanlıklarına gömülecektir. Bu konu ile ilgili olarak büyük İslam alimi Muhyiddin Arabi şunları bildirmektedir: Allah ona (Mehdi'ye) o kadar güç verecek ki, bir gece içinde zulmü ve ehlini ortadan kaldıracak, dini ikame edecek, İslam’ı ihya edecek, önemsenemez bir hale geldikten sonra ona tekrar kıymet kazandıracak, ölümünden sonra onu diriltecek... Asrında cahil, cimri ve korkak olan bir adam hemen alim, cömert ve cesur olacak... Dini, Resulullah (SAV)'ın zamanında olduğu gibi aynen tatbik edecek... (Muhyiddin Arabi el-Endülüsu, Futuhat-ül Mekkiye, Bab 66, Kıyamet Alametleri, s. 186)
- İmar İşlerine Büyük Önem Verilmesi Hz. Süleyman'ın imar çalışmalarına verdiği önemi kitabın önceki bölümlerinde detaylı olarak incelemiştik. O, emri altında çalışan bina ustası cinleri ve şeytanları kullanarak kaleler, heykeller, çanaklar ve kazanlar yaptırmıştır. Onun görkemli sarayını her gören insan, -başta Sebe Melikesi olmak üzere- hayran kalmıştır. Hz. Zülkarneyn'in inşa ettiği setin yapımında ise, Allah'ın dilemesi dışında yıkılamayacak kadar güçlü bir teknik kullanılmıştır. Peygamber Efendimizin hadislerinde, Altınçağ'da da imar işlerine çok büyük önem verileceğine dikkat çekilmektedir. Bu dönemde şehirlere huzur ve barışın yanı sıra, üstün bir medeniyet de götürülecektir. Bu hadislerden biri şu şekildedir: Mehdi Konstantiniyye ve diğer beldelerin imarına çalışır. (El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 40)
- Zenginliği ve İhtişamı, İslam'ın Menfaati, Allah'ın Rızası İçin Kullanmaları Hz. Süleyman sahip olduğu zenginlikleri Allah'ın dinini anlatmak ve İslam ahlakını dünya üzerinde yaymak için en güzel şekilde kullanmıştır. Fethettiği ülkelerde yaşayan insanları öncelikle Allah'a iman etmeye ve teslim olmaya davet etmiştir. Sebe Ülkesi'ne gönderdiği İslam'a davet mektubu bu konuda çok önemli bir delildir. Hz. Zülkarneyn de "... Rabbimin beni kendisinde sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı (güç, nimet ve imkan) daha hayırlıdır..." (Kehf Suresi, 95) ayetinden de anlaşıldığı gibi, Allah'ın nimetiyle sağlam bir iktidara sahiptir. Ve bu büyük gücü, yeryüzünde bozgunculuğu engellemek için kullanmıştır. Altınçağ döneminde de insanlar çok büyük bir zenginliğe, refaha ve huzura kavuşacaklardır. Mehdi yeryüzünün tüm zenginliğini Allah'ın dinini yeryüzüne hakim kılmak için kullanacak, fethettiği ülkelerde güzel ahlakı ve barışı esas alacaktır. Onun eşi ve benzeri olmayan uygulamaları insanların İslam ahlakına karşı kalplerinin yumuşamasına vesile olacak ve İslam ahlakı çok kısa bir sürede tüm dünyaya hakim olacaktır. Bu konudaki hadislerden bazıları şu şekildedir: Ümmetim arasında Mehdi çıkacak, Allah onu insanları zengin kılmak için gönderecektir. Ümmet nimetlenecek, hayvanlar bol bol yiyip içecek, arz nebatını çıkaracak... (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 15) ... Biattan önce, insanlar grup grup ona akın edecekler ve oraya giden herkes ondan bereket kazanacaktır. (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 25)
NOTLAR
1 Bediüzzaman Said Nursi, Şualar, s. 360, Şaban Döğen, Mehdi ve Deccal, Gençlik Yayınları, İstanbul, 1998, s.15 2 M. Encarta Encyclopedia 2000, "Terrorism" 3 US Geological Survey National Earthquake Information Center, “Earthquake Facts and Statistics”, 2000, http://wwwneic.cr.usgs.gov/neis/eqlists/eqstats.html 4 UNICEF, "Children and Poverty: Key Facts", 2000, http://www.unicef.org/copenhagen5/factsheets.htm 5 Manufacturing Dissent, “World Statistics – The Rich and the Poor”, 1999, http://www.reagan.com/HotTopics.main/HotMike/document-8.13.1999.6.html 6 UNICEF, "Children and Poverty: Key Facts", 2000, http://www.unicef.org/copenhagen5/factsheets.htm 7 Time, 7 Nisan 1997, "The lure of the cult" 8 Faslu'l-Makal fi Ref'I İsa Hayyen ve Nüzulihi ve Katlihi'd-Deccal, s. 20
9 Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, s. 343
Şubat, 2002ISBN 975-6579-66-8 KÜLTÜRYAYINCILIK Çatalçeşme sk. Üretmen Han No: 29/7 Cağaloğlu - İstanbul Tel : (0 212) 511 44 03 Baskı: Seçil Ofset 100 Yıl Mahallesi MAS-SİT Matbaacılar Sitesi 4. Cadde No: 77 Bağcılar-İstanbul Tel: (0 212) 629 06 15
|