İKİNDİ SOHBETİ

Allahın selamı hidayete tabi olanların üzerine olsun.

Pek aziz ve muhterem genç kardeşlerim.

Bu haftaki ikindi sohbetimize hepiniz hoş geldiniz. Yüce rabbimiz bizleri bu mecliste buluşturduğu gibi yarın ahirette de sevdiklerinin bulunduğu o seçkin mecliste bizleri de buluştursun, onlarla bizi beraber kılsın. Ve bu sohbetimizden sahabenin (r a) ın, Sultanı Resulün (s.a.v.) sohbetinden aldıkları feyiz ve bereketi bizlere de ihsan etsin. Amin

Kıymetli kardeşlerim bugünkü sohbetimizde Lokman (s.a.) ın tavsiyelerine deyineceğiz.

Lokman (a.s.) buyuruyor ki, dört bin nebinin hayatını okudum, araştırdım, onlardan

şu sekiz tavsiyeyi öğrendim.

Birinci tavsiye; namazda kalbinizi muhafaza edin. Sakın gaflet ile namaz kılmayın.

Kıymetli genç kardeşlerim, namazda huşu, namazda tadili erkan, çok önemlidir. Namazımızın Rabbimiz katında kabul olmasını istiyorsak mutlaka huşu ve tadili erkana riayet etmeliyiz ve kalbimizi muhafaza etmeliyiz. Bedenimiz namazda, kalbimiz başka yerde olmamalı, bu kıymetli ve önemli ibadetimizi kesinlikle düzgün tadili erkana uygun bir şekilde gafletten, riyadan, gösterişten uzak, kalp ve gönül huzuru ile eda etmeye çalışalım.

Zira yüce rabbimiz kuranı keriminde “namazlarında huşu olanlar kurtuldu” buyurmuşlardır. Öyle ise biz de namazımızı namaz gibi kılalım ve kimin huzurunda olduğumuzun idrakinde olalım.

Kardeşlerim, namazda huşunun elde edile bilmesi için şu hallere dikkat edilmelidir;

Evvela düzgün bir abdest alınmalıdır. Zira abdest alır iken, abdest dualarını ihlal etmemeli ve azalarımızı tam yıkamalı alelacele bir abdest almamalı, azalarımızın yıkanıp yıkanmadığına dikkat etmeliyiz .

Elbisemizin temizliğine dikkat etmeliyiz.

Samimi bir kalp ve huşu içerisinde camimize girmeli ve kimin huzurunda olduğumuzun idrakinde olarak namaza durmalıyız.

Kardeşlerim namazda huşu elde etmek için bir diğer önemli faktör de, insanın yemiş olduğu nimetlerin helal olmasıdır. Bir insan yemeğe başlarken gaflet ile başlarsa, yani bu nimetleri vereni unutursa, yüce Allah’a şükrü, hamd’i, teşekkürü, unutursa o yediği yemek onun gafletine sebebiyet verir. Onun ibadetlerinden feyiz ve huşu duymasına mani olur. O gaflet ile ibadet eder. Oysa yediği ve içtiği bu güzel nimetleri, besmele ile ve yaratana şükür ve hamd ile yese, yani kardeşlerim, yemeğe başlar iken, ya rabbi bana lütfettiğin bu güzel nimetlerden dolayı sana sonsuz hamdüsenalar ediyorum, bu yediğim nimetleri benim için hayırlı amellere vesile et, dese, o nimetler onun için nur olacak, yapmış olduğu ibadetler de huşu ve feyiz olarak o kula dönecek. Onun için değerli kardeşlerim, yediğimizin içtiğimizin helal olmasına çok dikkat etmeli ve asla yaradana teşekkürü ihmal etmemeliyiz. Eğer gaflet ile midemizi doldurursak ve helale harama dikkat etmez isek “hani halk arasında cahilce söylenmiş bir söz vardır derler ya hani “Üzümünü ye bağını sorma” işte bu söz çok yanlış çok sakıncalı bir sözdür. Ne demek üzümünü ye bağını sorma, hiç olur mu?, ya yediğim haramsa, ya yetim malıysa, işte bir mümin yediğinin içtiğinin nereden geldiğine bakacak, soracak öyle yiyecek her önüne geleni kaynağı belli olmayan haramı helal mi bilinmeyen her şeyi yememeli, kesinlikle kaynağını bilmediği bir şeyi yemeli ve içmemelidir. Eğer yer içersek gaflet ile namaz kılar, ibadet eder ayrıca ahirette de çok sıkıntı çekeriz.

Bir diğer önemli nokta da, namazda tadili erkan ve namazın adabına çok dikkat etmeli kimin huzurunda namaz kıldığının idrakinde olmalıyız. Şöyle bir kısa anlatılır, bu konumuzla alakalı olarak.

Bir şeyh efendinin bir talebesi varmış , sohbette şeyh efendi talebesinin benzinin sarardığını keyfinin pek iyi olmadığın görür ve sorar evladım bir sıkıntın mı var, rengin sararmış uykusuz mu kalıyorsun, hiç dinlenemiyor musun?

Talebe demiş ki, efendim yatsı namazını kılıyor, arkasından da abdestimi yenileyip namaza duruyorum, birinci rakette kuran’ın yarsını, ikinci rekatta ise diğer yarsını okuyorum ve bu zaman içerisinde de sabah oluyor, bu nedenle pek uyuyamıyorum efendim der.

Şeyh efendi evladım yarın namazına durduğunda, resullulah (s.a.v.) ın huzurunda kılıyormuş gibi kıl. İkinci gün ise Allah’ın huzurunda namaz kılıyormuş gibi namazını kıl. Ondan sonra görüşelim der. Talebe birinci gün namazda resullulahın huzurunda kılıyormuş gibi durur, kuran’ın sadece yarsını okuya bilir. İkinci gün ise Allahın huzurda namaz kılar gibi kılar ve fatiha süresinin “iyya kenagbudu ve iyya kenestain” ayetine gelince, öyle bir düşünceye dalar ki, der ki kendi kendine sen burada “ancak sana kulluk eder ancak senden yardım bekleriz diyorsun.“ ama bu sözünde hiç sadık değilsin, der ve böyle düşünür iken düşer bayılır. Ertesi gün hocasının huzurunu çıkınca şeyh efendi sorar ne yaptın evladım ? Talebe başından geçenleri bir bir anlatır. Şeyh efendi der ki, evladım işte namazda kimin huzurunda olduğunun idrakinde olursan kıldığın namazdan feyiz ve huşuyu yakalarsın. Ya değilse namazda işini gücünü, kasanı keseni, malını mülkünü düşünürsen, işte bu kıldığın namaz hatimle bile olsa gerçek mana kılınmış ve rabbimiz kabul ettiği bir namaz olmaz. Buyurmuş.

İkinci Tavsiye; Bir başkasının evinde iken gözünüzü muhafaza ediniz.

Kıymetli kardeşlerim, bu nasihat, bize Müslümanların bir biri ile münasebetlerinde nelere dikkat etmeleri gerektiğini bize açıklıyor. Bir Müslüman’ın diğer bir Müslüman kardeşinin evine gitti zaman, nelere dikkat etmesi gerekir, onları bize öğretiyor. Bir Müslüman diğer bir Müslüman kardeşini ziyarete gittiği zaman, evvela önce o kardeşinden misafirlik için telefon edip randevu alması lazım. Müsait olup olmadığını bilmesi lazımdır. Ye değilse, çat kapı varılmaz. Evine varınca da zilini, veya kapısını üç kez çalmalıdır. Evine müsade edilmeden girmemeli ve kesinlikle haremlik selamlık oturulmalıdır. Lavaboya çıkılacaksa bile lavabonun müsait olup olmadığına bakılmalıdır. Ev sahibinin müsadesi olmadan evin başka odasına girilmemeli, özel eşyaları karıştırmamalıdır. Evinin eksiğini araştırmamalıdır. Onun için burada Lokman (a.s.) bu konuda bizleri uyarıyor. Gözlerimizi korumamızı istiyor. Zira bir Müslüman diğer bir Müslüman kardeşinin malına, namusuna, ırzına göz dikmez. Onun için bu tehlikeden kaçınalım inşallah. Biz bütün ihvan kardeşlerimizden özellikle istirham ediyoruz, şu konuda çok dikkatli olmalarını haremlik selamlık konusuna azami gayret göstermelerini, neden derseniz hazreti Ayşe validemizden gelen şu hadisi şerifimiz de Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyorlar;

Ayşe validemiz anlatıyor; “ Bir gün ümmü Mektum (R.A.) Hazreti Peygamberi (s.a.v.) ziyarete gelmişti, ben de ümmü Mektum’un gözlerinin görmediği için haremlik selamlık perdesini kapatmadım. dedim ki nasıl olsa ümmü mektum beni göremez. Ümmi mektum resullulah (s.a.v) ile görüştü ve gitti. O gidince Allah resulü (s.a.v) buyurdular ki, ya Ayşe haremlik selamlık perdesini niçin örtmedin. Dedim ki ya resulallah, o ağmadır beni görmez diye çekmedim. Allah resulü (s.a.v.) buyurdular ki ya Ayşe, o seni görmüyor ola bilir ama sen onu görüyorsun.” İşte ölçü bu bunun dışındaki ölçüler bizi bağlamaz.

Üçüncü Tavsiye; İnsanların arasında iken dilinizi muhafaza ediniz.

Kıymetli genç kardeşlerim, dil çok önemlidir. Konuşmak çok önemlidir, söz çok önemlidir. Zira sultanı resul (s.a.v.) şöyle buyuruyor.”Ey ashabım siz şu iki konuda bana garanti verin bende sizin cennete gireceğinize dair size garanti vereyim” ashap, nedir o iki konu ey Allahın resulü?

Bir diliniz, ikincisine şehvetiniz.

Hadisimizde de görüldüğü gibi konu çok önemli, onun için büyükler ne demişler ” kırk kere düşün bir kere söyle” diye biz de ne yapmalıyız, ağzımıza bir süzgeç koymalı her geleni söylememeliyiz. Ölçüp biçip, öyle konuşmalıyız. Her aklımıza geleni söylersek, yandık niye derseniz, şurası kesin ki çok söz yalansız olmaz, onun için dilimize bir terazi koyup, sözü söylemeden önce o terazide tartmalıyız. Bu söz bizim lehimize mi, yoksa aleyhimize mi, diye, ondan sonra söylemeliyiz.

Hani güzel bir söz var” söz ola kestire başı, söz ola giydire tacı.”

Zira efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor “insan bir söz söyler ki düşünmeden, o söylediği söz sebebi ile cehennemin en dibini boylar” onun için gelin bizde ağzımıza bir terazi koyalım, bundan sonra orda tartıp öyle konuşalım. Zira yarın düşünmeden söylediğimiz bu sözler karşımıza günah olarak çıkar. Bunu hiçbir zaman unutmayalım.

Dördüncüsü; Sofrada iken elinizi muhafaza ediniz.

Kıymetli kardeşlerim, burada bize sofra adabını hatırlatıyor Lokman (a.s.). Bir Müslüman sofraya Besmele ile başlamalı ve kesinlikle önünden yemelidir. Eğer bir insan yemek tabağının ortasından yerse bereket tabağın ortasına iner buyuruyor ehlullah. Böyle yapınca da yemeğin bereketi kaçar, biz de yemek yerken gayet kibar bir Müslümana yakışır bir şekilde, sünnete uygun bir vaziyette oturmalı ve sünnete uygun bir şeklide yemeğimizi önümüzden yemeliyiz. Sonunda da bu nimeti verene şükran borcumuzu unutmamalı ve çocuklarımızı da buna alıştırmalıyız. Birde kesinlikle günümüzün hastalığı olan yemek ve ekmek israfını önlemeliyiz. Ekmeği ihtiyacımız kadar almalıyız, yemeği de ihtiyacımız kadar pişirmeliyiz. Artan yemekleri de asla çöpe dökme gafletinde bulunmamalıyız. İçerisine bulunduğumuz bu asırda israfı önlesek, ülkemizde hiç çöpten ekmek toplayan ve yiyen insan kalmaz. Onun için israfın önüne geçmenin tek yolu hazreti peygamberin (s.a.v.) in sünnetine uymaktır. Onun sünnetine göre yaşamaktır.

Beşincisi; Hazreti Allah (cc) hiç unutmayınız.

Altıncısı; Ölümü de hiç unutmayınız.

Kıymetli kardeşlerim, yüce Allah (cc) hiç mi unutmamalıyız. O’nun sevgisini ve O’nun korkusunu her daim kalbimizde taşımalıyız. Bütün amellerimizi rabbimizle beraber olmak O’nun hoşnutluğunu kazanmak için yapmalıyız, bütün günahlardan da O’nu sevdiğimiz için kaçınmalıyız. Günaha dalmamak için var gücümüzle çalışmalı, eğer gaflette bulunursak, acaba yüce rabbimi üzdüm mü, onu darılttım mı, bu halimle O’nun huzuruna nasıl çıkarım, korkusu olmalıdır. Korkumuz yüce yaratıcıyı üzmekten olmalıdır. Şunu hiç mi aklımızdan çıkarmamalıyız, biz onu göremesek bile O’nun her daim bizi gördüğünü, her halimizden haberdar olduğunu, açık hallerimizi bildiği gibi gizli hallerimizi de bildiğini unutmamalıyız. Yüce Allah’tan gereği kadar korkan insanlar onun sevgisine hak kazanmışlardır.

Değerli kardeşlerim, ölümü unutmamak bir an bile aklımızdan çıkarmamak lazımdır. Zira aşkın sultanı Veysel Karani hazretleri “ Yattığın zaman ölümü yastığının altında, kalkınca da karşında bil. Ölüm hepimize bu kadar yakındır.” buyuruyor.

Ölümü düşünmek insanın günah işlemeye meyilli hallerini köreltir ve yüce Allah’a kul olma ve Allah’a yakın olma iştiyakını artırır. Zira Sultanı Resul (s.a.v.) “Kim günde yirmi beş defa ölümü düşünürse onun cennete girmesi hak olur.“ buyuruyor, hadisi şeriflerinde.

Kardeşlerim ölümü düşünen insan, günah işlemekten sakınır, ibadetlerini muntazam yapmaya gayret eder. Allah’a iyi bir kul olmak için çalışır. Zira o kul şunu çok iyi bilmektedir “her canlı ölümü tadacaktır.” bu ilahi ferman onun düsturu olmuştur. Onun içindir ki, ehli tarike tefekkürü mevt verilir. Bunun nedeni, o kişinin bir gün başına gelmesi mutlak olan ölüme her an hazır olmasını sağlamak içindir. Tefekkürü mevt yapmak, nefisle mücadelede en etkili silahtır. Onun için en az haftada bir tefekkürü mevt yapmak lazımdır.

Zira efendimiz (s.a.v.) hadisi şeriflerinde şöyle beyan buyuruyorlar;”renkleri sarartan, acı tatlı her şeyi unutturan ölümü sık sık hatırlayın hiç aklınızdan çıkarmayın.”

İşte değerli kardeşlerim, ölümü her daim hatırlamalı, bu dünyanın fani olduğunu bilmeli bir misafirlikteymiş gibi yaşamalıdır. Dünyanın debdebesine aldanmamalı ölçülü bir yaşantı sürdürülmelidir. Bu fani dünyada kimseyi kırmamalı, kimseyi incitmemeli, geçici dünya malı için kavga ve cinayetler işlenmemelidir. Günlük ömür muhasebesi yapılmalıdır. Ah! Kardeşlerim, ah bu dünyada nice makam ve mevki sahipleri vardı, nice hocalar nice paşalar, nice padişahlar, nice kadılar, nice kaymakamlar vardı, hani hepsi nereye gittiler, hepsini kara toprak yutmadı mı.

Şair ne güzel söylemiş “ nice ceylan göz ki, yere akmadı mı, nice güzel yüz ki toprak olmadı mı?” öyle ise gelin bu iki günlük fani dünyada güzelce, kardeşçe yaşayalım bir birimizi kırmadan incitmeden. Zira bir gün hepimiz fani olacağız toprak olacağız.

Yedincisi; Başkalarına yaptığınız iyiliği unutun gitsin

Sekizincisi; Başkalarının size yaptığı kötülüğü de unutun gitsin.

Kıymetli kardeşlerim, yaptığımız bütün iyilikleri Allah cc. için yapalım ve o iyiliği yaptığımız an unutalım, değilse o iyilik Allah rızası için olmaktan çıkar.

Size tarihten bir örnek vereyim;

Bir gün “ Hazreti Hasan efendimizin halifeliği zamanında bir adam gelir, elinde bir mektupla hazreti Hasan efendimiz mektubu okumadan derki, şuradan doldur çuvalını git der, yanındakiler der ki, ya emir al müminin, elinde ki mektubu bir okusaydınız, belki bu kadar ihtiyacı yoktu. Hazreti Hasan efendimiz der ki, o mektubu okurken onun ezik ve mahcup halini görmek istemiyorum der.”

İşte kardeşlerim, ölçü bu, düstur bu, sultanı resulün gülleri böyle yapmışlar, bizler yaptığımız iyiliği seksen kere o insanın başına kakarız, o yaptığımız iyilikten menfaat bekleriz, o iyiliği her yerde reklam ederiz, o iyilikten şan şöhret sağlamaya kalkarız. O insanların üzülmesine bizi görünce mahcup olmasına hiç aldırmayız.

Oysaki, ölçü bu, bakın ölçüyü tekrar bir daha bu sefer Hazreti Hüseyin efendimizin hayatından anlatayım;

“Hazreti Hüseyin efendimiz, Medine’de başına poşu sarar bir gözleri görünmek şartı ile bütün her yerini kapatır. Gece hiç kimseye gözükmeden fakirlere yiyecek dağıtırdı. Hiç kimse bu yardımın kim tarafından dağıtılğını bilmezdi, ta ki Hazreti Hüseyin kerbela da şehit edilince, yardımlar kelsince anladılar bu yardımı Hazreti Hüseynin dağıttığını” işte ölçü işte düstur.

Peygamber dergahında yetişen bu güzel insanlar böyle yapmışlar. Biz de böyle yapalım. Kardeşlerim. Yaptığımız iyilikleri reklam etmeyelim, başa kakmayalım onu iyiliği hiçbir yerde konuşmayalım, hani bir söz var ya, sağ elin verdiğini sol el görmemeli, diye bu konuda çok dikkatli olalım.

Gelelim bize kötülük yapanı unutmaya, kamil mümin asla kindar olmaz. Kimseye kin ve nefret beslemez, kimseye düşman olmaz, ancak ona “Sultanımızın Seyyid Abdulkadir Geylani (k.s.) tarifiyle, kendisine bir şey yapıldığı zaman affeder ama rabbinin hakkı ihlal edildiğinde ise avı elinden alınmış bir aslan gibi olur.” Buyuruyor. Onun için kardeşlerim, şahsımıza yapılan bir saygısızlığı affetmeli bağışlamalıyız. Yapılan kötülüğü unutmalıyız, eğer unutmazsak, kinleniriz, kinin ardından nefret doğar, onun ardından da düşmanlık gelir ve hoş olmayan, arzu edilmeyen sıkıntıların problemlerin, fitnelerin, düşmanlıkların doğmasına sebebiyet veririz. Onun için İslam’ın prensiplerine aykırıdır, kin ve nefret. Bakınız yapılan bir hatanın unutulmamasının nelere sebebiyet verdiğini birkaç gün önce Mardin’in, Bilge köyünde yaşadık, nasıl katliama dönüştüğünü açık seçik gördük. Nefretin, kinin nelere sebebiyet verdiğini içimiz kan ağlayarak şahit olduk. Onun içindir ki, Sultanı Resul (s.a.v.) “Bir Müslüman diğer bir Müslüman kardeşine üç günden fazla küs durması helal olmaz.” Buyuruyor. Bu vesile o masum kardeşlerimize yüce rabbimden rahmet ve şehitlik diliyorum. Acılı yakınlarına da rabbimden sabrı cemil niyaz ediyorum. Rabbim şeytanın ve cehaletin esiri olmuş insanların şerrinden bizleri muhafaza etsin.

Burada sohbetimize son verirken hepinizi aziz ve hakim olan hazreti Allah cc emanet ederim. Başka bir irfan meclisinde buluşmak dileği ile..

Allahümağfir-li hayyinâ ve meyyitinâ ve şahidinâ ve gaibinâ..

Manası: (Allah’ım, hayylarımızı [dirilerimizi], meyyitlerimizi [ölülerimizi], şahidlerimizi [burada olanlarımızı], gâiblerimizi [burada olmayanlarımızı]... affet!)
ALINTIDIR.

 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol